Aslında tüm Türkiye gibi Akyaka halkı da konuyu “Akyaka’ya 8 Kat
TOKİ ” başlıklı haber ile öğrendi.
19 Haziran günüydü.
Geldiğimiz noktada ise medyadaki haberlere,
idare tarafından yapılan açıklamalara baktığımız da konunun 2 kat mı? 6 kat mı?
8 kat mı ? tartışmasından öteye geçmediğini, esas gerçekliği bir türlü
yakalayamadığımızı düşünüyorum.
Oysa meselenin özü çok basit... Hazine
arazisi olan 19300 m2’lik zeytinliğe zaten konut imar alanında iken
özelleştirme kapsamında yeni bir imar planı uygulaması yapılmış, zaten konut
imar alanında olan bu araziye yine 2 kat imar izni verilmiş..
Israrla tekrar ediyoruz; Plandaki “Binalar
cephesinin olduğu yoldan kot alır” ibaresi…. Bu ibare sebebi ile tek başına,
bir yandan 2 katlı diğer yandan çok katlı ( Artık sadece çok katlı ibaresini
kullanmayı tercih ediyorum çünkü gerçek kat sayısı mahkeme tarafından arazi
üzerinde yapılacak uzman bilirkişi raporu ile tespit edilecek) görünen
yapıların yapılmasının mümkün olacağı… Planın, mevcut yapılaşma oranlarını
arttıracağı… Emsal teşkil ederek Akyaka’nın betonlaşmasının önünü açacağı…
Çevre Kanunu gereğince; ÖİB’nın Özel Çevre
Koruma Bölgelerinde özelleştirme kararı alarak imar uygulaması yapma yetkisinin
olmadığı….
Bu planın her türlü hukuki boyutu
yapılacak yargılama da tartışılacak bir hüküm-sonuç ortaya çıkacaktır.
Belki ÖİB tarafından tüm ön çalışmaları,
jeolojik etüdler yapılmış ve böylece kararlar alınmıştır. Belki de asla
TOKİ tarzı Akyaka’nın yerel mimari özelliklerini bozan beton yığınları
inşa edilmeyecektir. Neticede hiçbir şey henüz halkla paylaşılmamıştır.
Belki…Belki…Belki…
Oysa görmeyi kaçırdığımız nokta; Bu hazine
arazisinin hangi şekil ve koşullarda yapılaşmaya açılacağı değil niçin
özelleştirilerek yapılaşmaya açıldığı, böyle bir ihtiyaç ve gerekliliğin nasıl
doğduğu?
Özelleştirme, zarar eden kamu kurumlarının
devlet üzerinde oluşturduğu yükü kaldırmak değil miydi? Atıl, amacından
uzaklaşmış kurumları satarak devleti bu hantal yapılardan kurtarmak değil
miydi? Devlet sosyal politikalar üretsin, üretim özel sektöre bırakılsın
anlayışı değil miydi? Hazine arazilerinin imara açılmasının amacı gecekondulaşmayı
önleme, kentsel dönüşümü sağlama, kentleşme adına yeni yaşam alanlarının
oluşturulması değil miydi? Özelleştirilme kavramı bu kamusal ihtiyaçlardan
doğmamış mıydı?
O halde; Akyaka gibi bir Özel Çevre
Koruma Bölgesinde, Cittaslow olmayı tercih etmiş , yerel mimarisi ve doğal
dokusu ile kendisine ait kimlik oluşturmuş bir kentte, sadece 19 dönümlük bir
hazine arazisini özelleştirerek, yapılaşmaya açmak niye? Kim alacak
bu araziyi? Üzerinde ne yapacak? Hangi amaçla kullanılacak? Halk, bu
özelleştirme kararını niçin bir gazete haberinden öğrendi? Belediye Başkanı
basın açıklaması yapmasaydı hiçbir söz hakkımız olmayacak mıydı? Bunların
cevaplarını bilmek halkın hakkı değil mi?
3841 parsel sayılı hazine arazisi şu an
statik bir konut alanı iken aktif bir konut alanına dönüştürülmek istenmekte.
Üstelik özelleştirilerek…
Peki kimdir bu halk? Akyaka’da yerleşik
yaşayan, köklerini buradan alan insanlar mı? Akyaka’ya sonradan yerleşerek
kendisini Akyaka’lı hissedenler mi ? Hayatı boyunca Akyaka’ya belki bir kez
gelmiş ve bir daha geldiğinde yine aynı güzellikleri görmeyi umarak ayrılanlar
mı? Huzuru, sakinliği, yavaşlığı ve bu doğal güzellikleri yaşamak için
her fırsatta Akyaka’yı kendisine durak yapanlar mı?
İşte Akyaka, tüm bu unsurları ile nefes
alan, yaşayan, doğayla uyumlu kalmak isteyen bir kent, bunu hatırlayarak çıkmak
gerekiyor yola…
Akyaka, sürdürebilir turizm,
sürdürülebilir kalkınma hedefleri olan, doğayla irtibatını kesmeden, yavaş
kalarak yaşamayı tercih eden bir kent… Açıkçası bindiği dalı kesmek istemeyen
bir kent…
Akyakalılar doğayı kısa vadeli kazançlara
feda eden imar planları ile yönetilmek istemiyor. Akyakalılar 3841 parsel
sayılı hazine arazisinin özelleştirilerek yapılaşmaya açılmasını istemiyor, Akyakalılar
bu hazine arazisinin bedelsiz olarak Belediyeye devrini ve halkın istekleri
doğrultusunda kullanılmasını talep ediyor. Akyakalılar sürdürülebilir turizm ve
kalkınma planlarının yapılmasını, Cittaslow niteliklerinin hem korunmasını hem
geliştirilmesini istiyor. Akyakalılar artık kendi gelecekleri ile ilgili alınan
kararlara ortak olmak, katılmak istiyor. Zaten Cittaslow bir marka değil halkın
katılımını ilke edinen bir organizasyon. Akyakalılar halktır, halk Türkiye….
İşte bu noktada biraz kent ve doğa
hakkından bahsetmek gerekiyor. Kent ve Doğa Hakkı bugüne kadar görmezden
gelinmiş en temel insan haklarından birisi. Kent Hakkını, “bireyin kentin
biçimlendirilmesinde aktif unsur olarak yer alması” olarak özetleyebiliriz.
David Harvey, “Kenti değiştirerek kendimizi değiştirmek hakkıdır” diyor kent
hakkı için. 1988 yılında imzaladığımız Avrupa Konseyi Yerel Yönetim Özerklik
Şartnamesi gereğince hala gereken adımları atabilmiş değiliz. Yani halkın
kentin şekillendirilmesine ilişkin süreçlere katılmak istemesi sadece
anayasal değil uluslararası alanda taahhüt edilmiş bir hak. Aslında bazı
yasalarda halk katılımına değinilmiş olmasına rağmen bugüne kadar gerek merkezi
yönetim gerek yerel yönetimler tarafından uygulanması için hiçbir adım
atılmamış, hep yasalarda, sözlerde kalmış bir hak. Bugüne kadar bir
otobüsün güzergahı belirlenirken küçük örneklem gruplarına anket uygulamaktan
öteye geçememiş bir hak. Temel insan hakkı olarak kabul edilip, yönetim felsefesi
haline gelememiş bir hak. Hatırlarsanız ilk kez Gezi Parkı’nın geleceği için
halkoylaması yapılması gündeme getirildiğinde daha açık-net tartışmaya
başladığımız bir hak…
Doğa hakkı ise çevreyi insandan ayrı bir
alan görmeyen, insanı doğanın parçası gören bir hak. Yani bir yerden yakıp,
yıkıp, yağlamalarken, bir yandan ağaç dikmekle tarif edilemeyecek bir hak…
Akyaka yılın 12 ayı yaşamayı hak eden bir
yer. 3 aylık deniz,güneş turizmine odaklı yapılaşamayacak kadar
özel,güzel..Dünyada onbinlerce insan Cittaslow zincirini takip ederek, doğal ve
yavaş kalmış kentleri keşfetmek, yeni tatlar, yeni kültürler tanımak istiyor.
Dünyada onbinlerce insan artık beton yığınlarına dönüşmüş, peyzaj yeşilliklerle
süslenmiş tatil merkezlerinden kaçıyor, uzaklaşıyor. İnsanlar artık doğanın ta
kendisi olmak istiyorlar.
O yüzden Akyaka’nın geleceği ile ilgili
seslere, kaygılara kulak vermenin tam zamanı,doğru zamanı…Yarın çok geç olacak.
Bu noktada;
Akyaka Belediye Başkan’ına tüm
içtenliğimizle sesleniyoruz: Bu hazine arazisini gerçek sahibi olan halka
teslim etmek için gerekli adımları atmanızı istiyoruz.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
sesleniyoruz: Çevre Kanununa aykırı bu özelleştirmeye , Özel Çevre Koruma
Bölgesi Akyaka’nın betonlaşmasına lütfen izin vermeyin…..
ZEYNEP YILMAZER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder