10 Aralık 2012 Pazartesi

AYYP- Azmak Çalışma Grubu Faaliyet Raporu

           Akyaka Yerel Yönetim Platformu (AYYP)’nun 15 Eylül 2012’de gerçekleşen ikinci genel toplantısında dile getirilen sorunları …belli bir sistematik içinde… Öncelikleriyle orantılı bir ağırlıkla işleyecek bir program çalışmasına başlanması ve bu çalışmanın başlangıç adımının, odağının Azmakla ilgili etkinliğin oluşturması kararı alındı. Azmak Çalışma Grubu (AÇG) bu doğrultuda çalışmaları yürütmek üzere 15 gönüllünün katılımıyla aynı toplantıda kuruldu.

Faaliyetlerin Dökümü (16 Eylül – 4 Aralık)

İlki 16 Eylül’de, sonuncusu 4 Aralık’ta toplam 6 toplantı yaparak çalışmalarını tamamlayan AÇG, bu süre içinde aşağıdaki etkinlikleri gerçekleştirdi:

1.     24 Eylül 2012 tarihli, 180 imzalı dilekçeyle Çevre ve Şehircilik Muğla İl Müdürlüğü’ne Azmağın 3621 Sayılı Kıyı Kanuna tabi olup olmadığı soruldu. Daha sonra gerçekleştirilen Kadın Azmağı Sempozyumu’nda ilgili kurum yetkilisinin kendisine yöneltilen aynı soruya “tabi değildir” yanıtına karşılık, bugüne değin dilekçemize yazılı bir yanıt verilmedi.[*]

2.     Hem Belediyeye hem de Çevre ve Şehircilik Muğla İl Müdürlüğüne verilen 28 Eylül 2012 tarihli dilekçelerle Azmağı daha fazla tahrip edeceği belli olan “Azmak Kıyı Bandı Peyzaj Projesi”nin yasal dayanağı soruldu. 11 Ekim’de Çevre ve Şehircilikten gelen yanıtta: “Akyaka Belediyesi resmi web sitesinde bahsedilen “Azmak Kıyı Bandı Projesi” ile ilgili Müdürlüğümüzde onaylı bir proje bulunmamakta olup, Bakanlığımız(Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü)da konuyla ilgili onaylı bir proje bulunup bulunmadığı” sorulacağı belirtildi.  2 Kasım 2012 tarihli belediyeden gelen yanıt ise tatmin edici olmaktan çok uzaktı. Ancak, karmaşık ifadelerden projenin bir onama sürecinden geçmediği anlaşılabiliyordu. Hâlihazırda bu projenin yürütülmesi ÖÇK Şube Müdürlüğünce konu netlik kazanıncaya kadar askıya alındı.

3.     Kadın Azmağı Sempozyumu hazırlık çalışmaları sürerken sempozyuma sunum yapmak üzere davetli olan ÖÇK Şubesi tarafından Azmak içindeki yapay adacıklara iş makineleri marifetiyle müdahale edildi. Oldukça özensiz yapılan ve bu nedenle kendisi bir tahrip nedeni olan müdahalenin biçimi ve kapsamı BİMER’e verilen 22 Ekim tarihli bir dilekçe ile soruldu. Bu dilekçeye henüz yazılı bir yanıt gelmedi.[*]

4.     Aynı süreç içinde sempozyuma kısa bir süre kala “Kale Çevresi Yolu Güzergâhı Projesi” içinde Azmak kıyısında Belediye tarafından yapılan çalışma (kıyının doldurulması ve taş yığılarak yapay kenar çizgisi oluşturulması) ÖÇK Şubesi tarafından durduruldu.

5.     Kadın Azmağı Sempozyumu, disiplinli ve özverili bir çaba ile tüm tarafların biraraya getirildiği, mevcut durumun sergilenip sorgulandığı, sonrasındaki adımlara ışık tutan, son derecede zihin açıcı bir etkinlik olarak 130 kişinin katılımıyla 20 Kasım’da gerçekleştirildi. (Sonuçları aşağıda ayrıca irdelenecek.)

6.      Belediyenin “Kale Çevresi Yolu Güzergâhı Projesi” kapsamında kalan yolu kıyıya doğru genişletme amaçlı Azmağı doldurma girişimleri karşısında, bu ve benzer girişimler asıl kaynağını 1997 yılı onaylı Akyaka İmar Planı’ndan aldığından hareketle, mevcut planın revizyonu ve o zamana kadar da yürüyen projelerin durdurulması talebiyle 26 Kasım tarihinde Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne başvuruldu. Akabinde Akyaka Belediyesinden yürürlükteki imar planının tüm paftaları yazılı olarak talep edildi.


Kadın Azmağı Sempozyumu
 
 
1.   Sempozyuma ilgili tüm tarafların ve iyi bir katılımın sağlanması, programın baştan sona aksamadan ve açıklandığı biçimde yürütülmesi, sonuç ve etkileriyle başlangıç hedeflerine erişilmesi AYYP’nun meşruiyetini Akyakalılar ve ilgili kurumlar nezdinde daha da pekiştirdi.

2.   Kuruluşundan bu yana geçen dört aylık süre içinde yürüttüğü eylemliliğe önemli bir katkı yaparak, AYYP’na yönelik yapılan spekülasyonları boşa çıkardı. AYYP’na değişik gerekçelerle mesafeli duran kişi ve kurumların bundan böyle aynı katı tutumu sürdürebilme olanakları, tamamen değilse de büyük ölçüde ellerinden alındı.

3.    Her etkinlik gibi, sempozyum da bize bir yandan yeni üyeler kazandırıp güç katarken, kendi zayıf taraflarımızı da gösterdi. Ani gelişmeler olduğunda tutum belirlemek üzere, hareket yeteneğimizi geliştirecek biçimde yapılanmamızı gözden geçirmemiz gerektiği ortaya çıktı.

4.   Sempozyum sık sık sık unutulan bir gerçeği Azmak özelinde yeniden anımsattı: Doğa bir bütündür, parsellere ayrılarak korunamaz; Akyaka’nın doğası da Gökova Körfezi’nin ayrılmaz bir parçasıdır.

5.   Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesine yönelik bilimsel öngörü, saptama, uyarı ve önerileriyle bölgenin korunmasında tartışılmaz bir öneme, geleceğe sahip olması gereken SMAP III Gökova BKAY Projesi 2009’dan bu yana beklediği tozlu raflardan AYYP tarafından indirilerek sahiplenildi.

6.   Sempozyum, katılan tarafların içinde belki de en fazla AYYP’nin zihnini açtı. 1997 yılı onaylı Akyaka İmar Planı’nın Yavaşkent kriterlerine -başta doğanın korunması- aykırı olduğu, Belediyenin doğanın tahribi ile sonuçlanan tüm uygulamalarının meşruiyetini bu plana dayandırdığı, bu nedenle köklü bir revizyona gidilmesinin bir zorunluluk olduğu anlaşıldı.

7.   Sempozyumun en belirgin sonucu, özel çevre koruma bölgesi içinde olmasına, ilgili sayısız mevzuata vb. rağmen her geçen gün Azmağın sahip olduğu doğal zenginlik ve çeşitliliği kaybetmekte olduğu gerçeğini ve bunun nedenlerini sergilemiş olmasıdır. Sadece Azmak’ta değil, Akyaka’da gerçekleşen doğaya yönelik tüm tahribatlarda eksik olan;  öncelikle yaygın ve egemen olanın aksine, doğanın pazarlanacak bir meta olmadığı ve insanın doğanın üstünde değil, onun bir parçası olduğu bilincidir. İkinci olarak da Azmak dâhil, Akyaka’nın gerçek bir koruma zırhına sahip olmayışıdır.

 
Sonuç


1.     Azmak 90 öncesinde olduğu gibi, daha kapsamlı bir koruma zırhına kavuşturulmalıdır. Bunun için, hem SMAP III Gökova BKAY Projesi’nde yer alan “kullanma suyu” niteliği saptamasına, hem de Kıyı Kanunu’na atfen, Azmağı mutlak koruma alanı içine alacak hukuksal süreçler derhal başlatılmalıdır.

 

2.     1997 yılı onaylı Akyaka İmar Planı’nda başta Azmak, Akyaka’nın doğası ve biyo-çeşitliliği gözetilmemiştir. SMAP III Gökova BKAY Projesi’nin bilimsel çıktıları, Özel Çevre Koruma ve Uluslararası Yavaşkentler Birliği kriterleri gözönüne alınarak yenilenmelidir. Akyaka’da, yavaşkent sürecinin özüne uygun katılımcı ve şeffaf bir yerel yönetim anlayışının oluşturulmasını amaç edinmiş ve eylemleriyle de bu doğrultudaki kararlılığını ortaya koymuş olan Akyaka Yerel Yönetim Platformu, Akyaka halkının temsilcisi olarak yeni planın tüm oluşum aşamalarında söz ve karar sahibi olmalıdır.

 

Azmak Çalışma Grubu



[*]Bilgi Edinme Yasası’na dayanarak cevap verme süresinin geçtiğini belirten ve dilekçemize en kısa zamanda cevap verilmesini talep eden yeni bir dilekçe ilgili kuruma verilmiştir.
 
 

6 Aralık 2012 Perşembe

Azmak’ta yaşam tehdit altında!

Evrensel Gazetesi, 23.11.2012
 
Ula’nın Akyaka beldesinde, Kadın Azmağı Deresi’ni korumak için Akyaka Yerel Yönetim Platformu’nun öncülüğünde, Muğla Valiliği, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Su Altı Araştırmaları Derneği tarafından “Azmakta doğal yaşam yok olmasın” konulu sempozyum düzenlendi. Yücelen Otel’de gerçekleşen sempozyumda Akyaka Yerel Yönetim Platformu adına konuşan Serdar Denktaş, Azmak deresinin korunması ve kullanılmasıyla ilgili pek çok kanun ve yönetmeliğin bulunduğunu ifade ederek, buna rağmen bölgedeki işletmelerin dere çevresindeki alanlarını genişletme yarışına girdiğini söyledi.
 
BÖLGE DOĞAL SİT ALANI
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinden Prof. Dr. Ahmet Nuri Tarkan, Azmak Deresi ve çevresinde şu ana kadar 253 tür balık saptandığını dile getirerek, sazlıkların insan eliyle azaltılmasının, balıkların yumurta ve larvalarında azalmasına yol açtığını, doğal çevrenin birtakım zararlı bakterilerden korunmasının önünün kesildiğini ifade etti. Tarkan, Azmak deresinin döküldüğü Gökova Körfezinde mavi bayrak sınırlarının 50 kat üzerinde bir kirlilik tespit edildiğini söyledi.
Su Altı Araştırmaları Derneği adına konuşan Cem Orkun Kıraç, bölgenin doğal sit alanı olduğunu ifade etti. Uçurtma sörfünün bölgedeki yırtıcı kuşların yaşam alanını olumsuz etkilediğini söyleyen Kıraç, yeni sahil yollarının açılmasının, kıyıların doldurulmasıyla çevreyle ilgili kurumların aldığı kararların açıkça ihlal edildiğini ve bölgedeki kumköpekbalığı ve ve Akdeniz fokunun azaldığını söyledi.
Sempozyumda, bilim çevreleriyle yapılan işbirliğiyle birlikte, yerel direniş fikri ön plana çıktı. (Muğla/EVRENSEL)

22 Kasım 2012 Perşembe

Belediye'nin Kıyı Peyzaj Projesi Dilekçesine Cevabı

28 Eylül 2012 tarihinde Belediye Başkanlığına verdiğimiz dilekçenin cevabı 14 Kasım tarihinde elimize ulaştı, iki sayfalık cevabı aşağıda  aynen bulabilirsiniz. Sorduğumuz 6 soruya verilen cevaplarla ilgili yorumumuz şöyle:
 
1) Belediyenin Özel Çevre Koruma Kurumu tarafından onaylı olduğunu iddia ettiği projeye ilgili kurum tarafından verilen onayın tarih ve sayı numarasını paylaşmasını rica etmiştik. Aynı gün Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne de bir dilekçe ile sorduğumuz bu soruya ilgili kurumun onayının olmadığı cevabını almıştık. Belediye Başkanlığının verdiği cevapta ise, 22 Temmuz 1994 tarihinde 343 sayılı yazı ile kurumun belediyeye yapılan çalışmalarla ilgili bilgi verdiğini  ifade ediliyor. Yani kurumun verdiği bir onayın olmadığını dolaylı da olsa itiraf ediyor.
 
2) Azmak Yönetim Planı ile Kıyı Peyzaj Projesi arasında kurulan ilişkinin hangi somut belgeye dayandırıldığını sormuştuk. Verilen cevapta Azmak Plan Hükümlerinin onay tarihleri verilmiş. Halbuki söz konusu plan hükümleri kıyı düzenlemesi ile ilgili bir madde içermemekte. Dolayısı ile bu soruya verilen cevaptan da Azmak Yönetim Planı ile Kıyı Peyzaj Projesi arasında bir ilgi olmadığını anlıyoruz.
 
3)  Belediyenin resmi sitesinde  projenin geliştirilmesinin de bir yandan devam ettiği belirtiliyor.  "ÖÇKK tarafından da onaylı" olarak uygulamaya başlanılan bir projenin tamamlanmış olması gerektiği, bu projenin uygulama sırasında tasarruflara açık olup olmadığı sorulmuştu.  Verilen cevapta "...sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak tamamlanmıştır." deniliyor ve prosedür olarak tamamlandığı söyleniyor. Böylece ÖÇKK tarafından onay alınmadığı bir kez daha dolaylı olarak itiraf ediliyor ve gerçeği yansıtmayan başka bir cümle kuruluyor (açıklaması 6. maddede)
 
4) Uygulamaya hazır bir proje söz konusu ise proje bedelinin, yüklenici şirketlerin, proje başlangıç/bitiş tarihlerinin bildirilmesi talep edilmişti. Verilen cevapta "yaklaşık" maliyetin 1.250.000 TL olduğu, bütçe için Kültür ve Turizm Bakanlığından talepte bulunulduğu ve karşılanmasının beklendiği ifade ediliyor. Yani uygulamaya alınan projenin bir bütçesi yok !
 
5) Proje krokisinde belirtilen "havuz yolu geçiş düzenlemesi" nin projede bir havuz söz konusu değilken ne anlama geldiği sorulmuştu. Verilen cevapta, söz konusu alanın zemininde bulunan doğal su kaynaklarının akışının doğal olarak sağlanmasının önerildiği ifade ediliyor. Verilen cevaptan havuzun ne anlama geldiği anlaşılamamıştır.
 
6) Projenin vatandaşların ve sivil toplum örgütleri ile "birlikte tartışılarak"  hazırlandığı ifadesinden hareketle bu tartışmaların hangi tarihlerde hangi örgütlerle olduğu sorulmuştu. Verilen cevapta Kent Konseyi'nden ve Akyaka'yı Sevenler Derneği'nden yazılı olarak "görüş alındığı" belirtiliyor.  Yani birlikte tartışmanın söz konusu olmadığı itiraf  ediliyor. Gerçekte ise, belediye sivil toplum örgütlerinden yalnızca yazı ile görüş istemiş ve adı geçen kurumlar da yazılı olarak görüşlerini bildirmişlerdir. Her iki kurum da görüşlerinde doğal yapının korunması gerektiğini özellikle vurgulamış, Gökova-Akyakayı Sevenler Derneği 52 sayfalık bir proje önerisinde bulunmuştur.  Belediyenin hazırladığı projede ilgili kuruluşların hiçbir talebi karşılanmadığı gibi, projenin hazırlık aşamasında hiçbir birlikte tartışma etkinliği sözkonusu olmamıştır. Zaten belediye yazılı olarak görüş talep ettiğinde proje çoktan hazırlanmış ve belediyenin toplantı salonuna asılmıştı. Yani projenin vatandaşların ve STK'ların  katılımı ile hazırlandığı tamamen gerçek dışıdır.
 
Gerek Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nün, gerekse Akyaka Belediye Başkanlığı'nın dilekçelerimize verdiği cevaplardan halen uygulanmakta olan projenin usulsüz olduğu anlaşılmakta, bu nedenle derhal durdurulması, uygulama sırasında Azmak kıyı bandında doğal yapıya verilen zararın rehabilite edilmesi gerekmektedir. İlgili kurumların bu yönde en kısa zamanda harekete geçmesini bekliyoruz.
 
Serdar Denktaş
 
 


21 Kasım 2012 Çarşamba

Kadın Azmağı Sempozyumu Basın Bildirisi

            Sempozyum, Platformumuzun girişimiyle Muğla Valiliği, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Muğla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Sualtı Araştırmaları Derneği, Doğa Derneği’nin katkısıyla 20 Kasım 2012’de 130 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Adı anılan kurumların yaptığı sunumların yanında Akyaka Yerel Yönetim Platformu sempozyuma iki sunumla katıldı.

Sunum sahiplerine ve konunun tarafı olarak davet edilen diğer kurumlara toplam 71 adet yazılı sorunun yönlendirilmesi, 6 katılımcının da kişisel görüşleriyle katkıda bulunması sempozyumun verimli bir tartışma ortamı içinde gerçekleştiğinin en somut göstergesi oldu.

Gerek sunumların içeriği, gerekse yöneltilen sorulara verilen yanıtlarla mevcut mevzuata ve bugüne değin yapılan bütün plan ve projelere rağmen Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesinde olumsuz gidişin Azmak’tan hareketle sergilenmesi ve ilgili tarafların bir araya getirilerek yöre halkı ile yüzleştirilmesi amaçlarına ulaşıldı.

Sempozyumda sergilenen tablodan, gelecekte atacağımız adımlara yön verecek önemli saptamaları şöyle özetleyebiliriz:

 

ü      Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesinin doğanın korunması bağlamında mevcut karmaşayı ve dolayısıyla olumsuz gidişi en iyi özetleyen örnek, platformun 28 Eylül 2012 tarihli ilgili dilekçesine Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün verdiği 11 Ekim 2012 gün ve 10945 sayılı yazı ile “onaylı bir proje bulunmamaktadır” yanıtına rağmen, sempozyum sürerken dışarıda  Azmak Kıyı Bandı Peyzaj Projesi” adı altında sürmekte olan tahribat oldu.

ü      Bir başka örnek, sempozyumda söz alarak görüş bildiren Akyaka Belediyesi Fen İşlerinden sorumlu bir yetkilinin zımnen Azmak kıyı kenar çizgisinin tespitinin henüz yapılmamış olduğu anlamına gelen açıklamalarda bulunduğu saatlerde dışarıda Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün onayıyla Akyaka Belediyesince sürdürülen “1. Derece Arkeolojik Sit Alanı Kale Çevresi Yolu Gü,zergahı Projesi” adı altında yolun genişletilmesi amacıyla dolgu yapılarak Azmak kıyı kenar çizgisinin fiilen yeniden çizilmesiydi.

ü      Olumsuz gidişin temeline ışık tutan diğer bir çarpıcı örnek de, Akyaka Balıkçılar Kooperatif Başkanının Azmakta’ki teknelerin çekek yeri olmayışı feryadına karşılık, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden yetkili kişinin yaptığı sunumda halen yürürlükte olan Azmak Plan Hükümlerine göre 14’le sınırlandırılmış olan tekne sayısının 21’e çıkarılacağı müjdesini vermiş olmasıydı.

ü      Sempozyumda belki de en can alıcı soru, platformun Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne 24 Eylül 2012 tarihli çoklu imza ile sorduğu ve halen yanıtını alamadığı  3621 sayılı Kıyı Kanununa Azmağın tabi olup olmadığı” sorusu oldu. İlgili kurum yetkilisi bu soruyu “yalnızca denize açıldığı yerden köprüye kadar olan bölümde tabi” şeklinde yanıtlarken, “Kadın Azmağı’nın Koruma ve Kullanma ile ilgili Yasal Mevzuatı” başlıklı sunumu gerçekleştiren platform üyesi av. Ali Sami Arlı “Kadın Azmağının tüm özellikleri ile Kıyı Kanunu ile korunması gereken yapıda olduğunu” belirterek, “bunun kararını ne kurumların ne de şahısların değil, ancak yargının verebileceğini” söyledi.

ü      Konusunda bugüne değin yapılmış tek örnek olma niteliğini koruyan Gökova’da doğanın ve biyoçeşitliliğin korunması doğrultusunda ayrıntılı bir Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi ve Eylem Planı öneren SMAP III Gökova Projesi projenin paydaşlarına yöneltilen sorularla yeniden anımsatıldı. Eylem Planının 1 Nolu İdeal Hedefi kapsamında “kritik hedef” olarak belirlenmiş olan Ula BKAY İdare Kurulu’nun projenin tamamlandığı 2009’dan bu yana halen neden kurulamadığı sorusuna ilgili kurum yetkilisinin verdiği yanıtın projede savunulan görüşün tersine “yönetim planlarının hukuk sistemimizde yeri yoktu, yeni giriyor” şeklinde olması yukarıda verilen diğer örnekleri tamamladığı ölçüde dinleyenleri de şaşırtmadı.

ü      Yasal mevzuata  sürdürülebilirlik” kavramını bir başka sihirli kavram olan “koruma-kullanma dengesi”nin hangi ucundan bakıldığına bağlı olarak yüklemeye izin veren bir belirsizliğin egemen olduğu anlaşıldı.

ü      Doğanın korunmasında en önemli faktör onu yeniden üreten döngülerin ve sınırlarının bilincinde olan yerel halkın doğayla ilgili tüm yönetsel kararların oluşumunda, yaşama geçirilmesinde rol almasıdır. Bu faktörün eksikliği Azmak bağlamında sergilenen olumsuz gidişin önde gelen nedenidir.

ü      Sempozyumda geleceğe yönelik tek umut dolu mesaj ise bir katılımcının salona yönelttiği “Yetkililer gitti! Birlikte karara veremedik! O halde biz karar veriyor muyuz?” sorusuna hep bir ağızdan verilen “EVET!” yanıtı oldu.

19 Ekim 2012 Cuma

EGEMEN AKLA KARŞI MÜCADELE PERSPEKTİFİ ÜZERİNE

Doğayla Dost Yeni Bir Uygarlık Tercih Değil, Zorunluluktur!

Toplumsal gelişmenin her evresine, o evrenin ayırt edici karakterinin şekillendirdiği egemen bir akıl yön verir. Son beş yüz yıldır devam eden evre için de bu geçerlidir. Ama önemli bir farkla: Uygarlığın lokomotifi bu defa enerjisini sürekli büyümeye hüküm giymiş bir üretim-tüketim döngüsünden alıyor. Bu nedenle yarattığı değişimin olumsuz sonuçlarıyla öncekilerden ayrılıyor.

Tüketim hızının, doğanın yenilenme hızını aşalı neredeyse yarım asır oldu. Gerçekte ayrılmaz bir parçası olduğumuz doğa, insan ömrü ölçü alındığında belki yavaş, ama kendi çevrimsel döngüleri ölçü alındığında oldukça hızlı biçimde can veriyor. Birlikte can veriyoruz!  

Egemen akıl, evrensel olarak fırsatını bulduğu her yerde, doğaya ve önünde engel gördüğü kazanılmış haklara değişik biçim ve tonlarda saldırıyor; onları kendi gereksinimine göre budayıp şekillendiriyor.

Başka türlü yapamıyor! Çünkü daha fazla büyümek, bunun için daha fazla üretmek, her ikisi için de daha fazla tüketmek ve tükettirmek zorunda!

Halen süren 2008 küresel ekonomik krizi en yakın ve açıklayıcı örnek olarak bu kısırdöngünün bir sonucudur. Dört yıldan fazla zamandır üstesinden gelinemedi. Çünkü aynı kısır döngü fazla seçenek tanımıyor. Yakın geçmişten biliyoruz: Ya mevcut yıkılıp yeniden yapılacak, ya da tüketilecek bakir alanlar bulunacak! Ya yeni savaşlar çıkartılacak, ya da ihtiyaç olmayan yeni ihtiyaçlar yaratılacak!  Ya kırk katır! Ya kırk satır! Yetmediğinde ikisi birden!

Sorun şu ki bilinenlerin tekrarında bu kez aşılmaz engeller var. Üçüncü bir savaşın bedeli getirisinden ağır olabilir, bakir alanlar tükendi. Uygarlığın eriştiği büyüklükle tükenen kaynaklar arasındaki çelişki daha fazla büyümenin önünde engel. Egemen aklın burnu doğrultusunda geliştirmeye çalıştığı her çözüm sorunu ağırlaştırmaktan öte bir işe yaramıyor. 

Bütün veriler, mevcut aklın rehberliğine acilen son verilmesini ve uygarlıkta bir makas değişimini talep ediyor. Aksi halde iklim değişikliği ve biyo çeşitliliğin azalması gibi artık yadsınamayan göstergelerin işaret ettiği ekolojik kriz daha da derinleşecek, sonrasında canlı yaşamın sorgulanacağı belli olan geri dönülmez bir eşik aşılacaktır.  

Bu gidişe dur dememiz, insanla doğanın birlikte sürdürülebilir evrimini mümkün kılan doğa dostu bir uygarlığı, ona yol gösterecek aklı yaratmamız gerekiyor.

Bunu başarmak, doğanın yıkımına ket vurma mücadeleleriyle hak mücadelelerini birleştirmek, doğacak sinerjiyle mücadele sürecini yeni uygarlığın evrensel bilincinin çoğaldığı, kültürünün yeşerdiği döl yatağına dönüştürmek mümkün! 

Bütünü Görmek ve Ona Yönelmek

Hakların gaspına ve doğanın tahribine yönelmiş girişimler aynı aklın ürünü tek merkezli bir saldırının iki farklı yüzüdür. Bu nedenle ekolojik mücadelelerle, hak mücadelelerinin doğa dostu yeni bir uygarlık hedefiyle aynı eksende örgütlenmesi ve yürütülmesi gerçek ve kalıcı çözümlere ulaşmak isteyenler için bir zorunluluktur.

 Ancak böylesi bir mücadele anlayışla ayrıntılar, mevcudu bir başka biçimde yeniden üretmenin değil, bütünü daha iyi anlamanın ve anlatmanın, egemen aklı sergilemenin, kendi seçeneğimizi geliştirmenin araçlarına dönüşürler. 

Evrensel haklardan “üstün kamu yararı”, “verimlilik” ve “rasyonellik” adına vazgeçilebileceğinin tartışmasız kabullenildiği, tersi durumun “oyunbozanlık” ilan edildiği, doğaya yönelik yıkım arzusunun “koruma-kullanma” dengesini sağlama adı altında yürürlüğe sokulmaya çalışıldığı günlerde, kararlılık ve mücadeleyi yeni bir uygarlık perspektifiyle sürdürmek her zamankinden fazla önem taşıyor.  

Çünkü bugün, hiçbir şeyin değişmeyeceğine dair inanç hiç olmadığı kadar katı bir kurala, her haklı itirazın daha en başından önünü kesen etkili bir güce dönüşmüş durumda. Kırılması gerekiyor! 

Gündelik kaygıların peşinde koşmaktan yorgun düşmüş, gelecek umutları körelmiş geniş yığınların üstüne “ölü toprağı” serpili. Umut aşılamak, hayatlarının kendilerine ait olacağı daha kaliteli bir yaşam tarzını, doğayla barış içinde elele kurabileceklerini göstermek, onları ölüm uykusundan uyandırmak gerekiyor! 

Bu doğrultuda küçük de olsa bir başarıya, olumlu bir örneğe ihtiyacımız var!

“Yerinden Yönetim Hakkı” Korunmadan “Tabiat ve Biyolojik Çeşitlilik” de Korunamaz!

Halktan sır gibi saklanan “Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" nihayet 8 Ekim’de Meclise sunuldu. Egemen akıl, çeşit çeşit gerekçe ve kılıf ardında ne pahasına olursa olsun evrensel bir hak olan “yerinden yönetim hakkı”nı gasp etmek istiyor.

İlgili komisyondan geçerek meclis gündeminde bekleyen bir başka yasa tasarısı daha var: “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı”. “Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanması ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerimizin yerine getirilmesi açısından mevcut düzenlemelerdeki eksikliklerin giderilmesi” gerekçesiyle onca ihmale rağmen yıllarca ayakta kalmayı başarmış koruma kapsamındaki doğal alanlar işgale hazırlanıyor. Doğayı ve biyo çeşitliliği hedef alan büyük bir yıkım planı yasalaşmak üzere.
 
Bu iki tasarının ardında aynı akıl var ve biriyle cumhuriyet tarihinin en kapsamlı doğa yıkımı başlatılarak Anadolu’nun en bakir alanları “kentsel dönüşüm”e açılmak istenirken, diğeriyle “mücavir alan”lara yönelik benzer bir plan yaşama geçirilmeye çalışılıyor. Olası karşı çıkışların önünü almak, direniş merkezlerinin oluşumunu önlemek için de çoğunluğu bu alanlarda bulunan yerel yönetim birimleri kapatılmak, yığınların elinden “yerinden yönetim hakları” alınmak isteniyor.
 
Bu iki yasa tasarısına karşı, ayrı mecralarda farklı mücadele başlıklarıyla değil, tek başlıkla yekvücut bir mücadeleyi örgütlemek ve egemen aklın karşısına doğa dostu bir başka aklı dikmek acil müdahale gerektiren bir konu olduğu kadar, bizleri artık toplumsal bir gereksinime dönüşmüş başarılı örneğe taşıyacak bir ilk adım da olabilir.

 
Alpaslan Aydın

17 Ekim 2012 Çarşamba

Farkında mıyız? Azmak yok oluyor !

 

 
Yıllardır şiirler yazdık, fotoğraflar çektik. Ördeklere ekmek atmaya, yalıçapkınlarını seyretmeye doyamadık. Sazların arasında, taşların üzerinde güneşlenen kaplumbağalar, suyun içinde salınan upuzun yosunlar çok muhteşemdi. Hiç göremesek de su samurunun varlığını hissetmek bizi mutlu etti.
Azmağın güzellikleri saymakla bitmezdi. Ama Azmak bitiyor. O güzellikler bitiyor, fotoğraflarda sabitlenmiş güzel anlar kalıyor Azmaktan geriye. Bir kısmını Azmak kenarında sergiliyoruz o fotoğrafların. Neyse ki arşivlerimizde bol miktarda var, yok ettiklerimizin yerine fotoğraflarını koyabiliyoruz hiç değilse. Azmak bir resim galerisine dönüşüyor. Ne kadar güzel olsa da fotoğraflar, doğal hissi uyandırmayan bir eğlence parkına dönüştürüyoruz Azmağı.

Çünkü tüketmeye doyamıyoruz. Güya farkındaydık o hassas güzellikleri çok iyi korumamız gerektiğinin, onların bize çocuklarımızın emaneti olduklarının. Devletimiz de Özel Çevre Koruma Alanı ilan etmişti zaten tüm bölgeyi. Sayısız kanun, kural, yönetmelik vardı; yöneticilerimiz sayısız sözler vermişti; sayısız projeler yapmıştık korumak için onu.
 
Ama başaramadık. Hırslarımıza yenik düştük. Dünyanın göz bebeği olduğunu herkese gururla anlattığımız o doğa harikasını korumak için hiçbir sorumluluğumuzu yerine getirmedik. Galiba samimi değildik. Ya da çok cahildik. Sanki her vurduğumuz darbeden sonra hiçbir şey olmamış gibi kendini yenilemiş olarak tekrar o eski güzelliğini bize cömertçe sunacağını düşünüyorduk. Kazmalar elimizde sazları kökledik, iş makineleri ile altını üstüne getirdik, o güzelim canlıların yuvalarını bozduk, yaktık, yolduk, doldurduk. Her geçen gün yaşam alanlarını biraz daha daralttık.

Çünkü para getiriyordu Azmağın altı, üstü, kenarı. Ama bitiyor işte. Artık Azmağın parıltısı, renkleri soluyor. O doyamadığımız canlılar alemi sessiz çığlıklar atarak yok oluyor. Duymuyoruz. Çok yakında sadece fotoğrafları para edecek. Birlikte yaşamayı beceremedik.
 
Sahip olmanın boş gururu bizi nereye kadar götürebilir ki? Bir dünya mirasına sahip olmanın sorumluluğunu yerine getiremedikten sonra… Boş gururumuz gelecek nesillerin emanetini onlara ulaştıramamanın utancına dönüşmek üzere. Hem de sonsuza kadar taşıyacağımız bir utanç. “Cennet Akyakalı” olma gururumuzla yüzleşme zamanı. Emaneti koruyacak mıyız, yoksa Akyaka henüz doğmamış çocuklarımızdan çaldığımız bir cennet olarak mı hatırlanacak?

 
ARTIK SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ
BUGÜN ! BİRLİKTE KARAR VERECEĞİZ !


Tüm Akyakalıları 20 Kasım 2012'de Azmak'ta Doğal Yaşam Yok Olmasın  Sempozyumuna bekliyoruz.
Akyaka Yerel Yönetim Platformu

Kadın Azmağı Sempozyumu


Azmak Kıyı Bandı Projesi Hakkındaki Dilekçeye Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün Cevabı

Akyaka Yerel Yönetim Platformu Azmak Çalışma Grubunun çalışmaları çerçevesinde, 28 Eylül 2012'de Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne Akyaka Belediyesinin yürüttüğü Azmak Kıyı Bandı Peyzaj Projesi ile ilgili verilen dilekçeye gelen cevap aşağıdadır.
 
Belediyenin resmi web sitesinde ilgili kurumun onayı alınarak yürütüldüğü iddia edilen proje hakkında kurumun onayının olup olmadığı sorulmuştu. Kurumun cevabı : MUĞLA ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRLÜĞÜ'NDE KONUYLA İLGİLİ ONAYLI BİR PROJE YOKTUR.  Konu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na sorulmuştur ve cevap beklenmektedir.
 
Aynı konuyla ilgili olarak aynı gün Belediye'ye verilen dilekçenin cevabı ise henüz gelmemiştir. Cevap geldiğinde kamuoyu ile paylaşılacaktır.
 

13 Ekim 2012 Cumartesi

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını Doğru Okumak

Büyükşehir Yasası ile kapatılması öngörülen beldelerde 14 Ekim'de referanduma gitme kararı alan CHP, bu kararını Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 5. Maddesine dayandırıyor. Bu yazımda CHP'nin referandum kararını bu madde bağlamında değerlendirmeye çalışacağım. Madde 5 şöyle diyor:
 


Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması
Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz.

Büyükşehir Yasasının getirdiği en belirleyici değişiklik, Büyükşehir belediyelerinin sınırını il mülki sınırına genişletmesi. Elbette bu arada 1500'den fazla belde ve 13.000'den fazla köyün tamamen kapatılması öngörülüyor.

Yönetim birimlerinin sınırlarını değiştirmek ve yönetim birimlerini tamamen ortadan kaldırmak farklı düzenlemeler. Tasarı, örneğin CHP'nin referandum yapmayı öngördüğü, tasarı yasalaşırsa kapanacak beldelerden birisi olan Akyaka'nın Ula'ya değil de Yerkesik'e bağlanması gibi bir değişiklik önerisi olsa, Akyaka'nın yerinden yönetim hakkını saklı tutarak Yerkesik ve Ula'nın yönetim sınırlarında değişiklik anlamına gelecekti. Bu değişiklik Madde 5'e göre referandum konusu yapılabilirdi, üstelik de yalnızca Akyaka'da değil, Yerkesik ve Ula'nın tüm merkez, belde ve köylerinde yapılmalıydı, çünkü tüm buralarda yaşayan topluluklar için idari sınırların değiştirilmesi anlamına gelirdi.
 
CHP üzerinde hiç tartışmaya fırsat vermeden Madde 5'in yerel yönetim birimlerinin kapatılmasının da referandum konusu yapılabilmesine izin verdiği şeklinde yorumladı. Bu çok ciddi bir yanlışa işaret ediyor, çünkü Özerklik Şartının 4. maddesinin 3. fıkrasında “kamusal sorumluluklar -genellikle ve tercihen- vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılır” deniliyor. Özerklik Şartı bir bütün olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesini öngörerek hazırlanmıştır ve bu anlamda içinde yer alan maddelerin birbiri ile çelişmesi düşünülemez.

CHP, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını bir bütün olarak okuyup doğru bir değerlendirme yapsa, Büyükşehir Yasası ile ilgili olarak referandum önerisini farklı bir şekilde getirebilirdi. Örneğin pakette yer alan, yeni ilçeler tesis etmek suretiyle merkeze bağlı köylerin ve beldelerin bu ilçelere bağlanmasını öngören madde makul bir referandum konusu olabilirdi. Elbette ilgili yerel yönetim birimlerinin yerinden yönetim haklarının saklı tutulması koşulu ile. CHP referandumunu bu değişiklikten etkilenecek tüm ilçe, belde ve köylerde yapabilirdi. Ama Büyükşehir Yasa tasarısının bir bütün olarak tamamının, ya da belde belediyelerinin kapatılmasının referandum konusu yapılması abesle iştigaldir ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 5. Maddesi ile ilgisi yoktur. Bu yüzden diyorum ki:
 
Yerinden yönetim hakkımı elimden alacak  olan Büyükşehir Yasa Tasarısına da, bu evrensel hakkımı oylama konusu yapmaya da hayır !!

Serdar Denktaş

12 Ekim 2012 Cuma

Büyükşehir Referandumu

CHP müthiş bir hızla Büyükşehir Yasası ile belediyesi kapatılacak beldelerde 14 Ekim’de sembolik bir referandum düzenleme kararı aldı. Genel Merkez CHP’li belediye başkanlarını Ankara’ya toplayarak eylem planını aktardı. Başkanlar da beldelerine dönüp çalışmaya başladılar, iki gün sonra sandık kurup belediyelerinin kapanmasını isteyip istemediklerini halka soracaklar.

Belediye Başkanı Sayın Ahmet Çalca, halkın isteği ile kurulmuş Akyaka Belediyesinin, eğer halk büyük çoğunlukla isterse kapanmasının “demokratik” olacağını ima ediyor. Aynen dün CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi.


Demokrasi mücadelesi ancak ilkeler üzerinden yapılabilir. Bir beldede yaşayan herkese mal olmuş yerinden yönetim hakkı ne kadar demokratikse, bu hakkın referandumla tartışmaya açılabileceğini düşünmek de o kadar anti-demokratikdir. Başka bir örnek daha açıklayıcı olabilir. İdam cezasının yeniden getirilmesi için referandum yapılmasını önerenler arada çıkabiliyor. Bu cezanın kaldırılması sürecinde epeyce mücadele verildi, sonunda da cezanın kalkması kararı Mecliste oy çokluğu ile alındı. Böylece ülkemizde insanlar evrensel bir hak olan YAŞAMA HAKKI konusunda yasal güvenceye kavuştu. Bu hak kazanıldıktan sonra artık referandumla idam cezasının geri gelmesini talep etmek abestir. CHP'nin alelacele gündeme getirdiği referandum önerisi  tam da buna benziyor.

Böyle paldır küldür referandum önermek "dostlar demokraside görsün" demekten öteye bir anlam ifade etmiyor. Düşünün ki, Akyakalıların  beş hafta boyunca çalışarak 3841 ıslak imza topladıkları “Büyükşehir Yasasına Hayırkampanyasına yerel yönetimden sorumlu seçilmişlerimiz katılmadılar, Belediyelerinin kapanmasına karşı imza atmadılar !! Üstelik Akyaka Belediyesi, yasa tasarısını kendi bülteninde Akyaka fotoğrafının üzerine "Kapandı" damgası vurarak en ufak bir eleştiride bulunmadan duyurdu. Kaldı ki Belediye Başkanı verdiği demeçlerde de Büyükşehir Yasasına karşı olmadığını sık sık ifade etti. Böyle düşünmek ve davranmak "demokratik" hakkı elbette başkanın. Ama Genel Merkezin çağırısı ile Ankara'ya gidip "merkezin görüşü" doğrultusunda sandığa sembolik hayır oyu atması da  bir o kadar komik. Üstüne bir de Akyaka'da sandık kurup referandum yaparsa komik ötesi, "demokrikomik" bir durum ortaya çıkacak...

CHP’nin bu referandum atağı ile artık paradigma da değişti. Büyükşehir Yasasının vatandaşların yerinden yönetim hakkını ellerinden aldığı için bu yasanın çıkmasına karşı mücadele ederken,  şu an tartıştığımız konu, evrensel bir hakkın (yerinden yönetim hakkının) referandum konusu olup olamayacağı. AKP Büyükşehir tasarısını nasıl hiç tartışılmadan yasalaştırmak istiyorsa, CHP de referandumu aynı şekilde hiç tartışılmadan önümüze getiriyor. Ben her ikisinin de dayatma olduğunu düşünüyorum ve her ikisine de hayır diyorum. CHP, toplumda hiç tartışılmadan çıkartılmak istenen Büyükşehir Yasasına karşı ilkeli bir karşı duruş sergilemeli, diğer muhalefet partileri ve demokrasiden yana sivil toplum örgütleri ile birlikte mücadele etmenin yollarını aramalı.  Bir demokrasi yanlışını başka bir demokrasi yanlışı ile bertaraf ederek daha demokratik olamayız.

Akyakalılar Akyaka’dan yönetilmek istediğini sanırım yeterince duyurdu, Türkiye'ye de, Meclise de, CHP Genel Merkezine de, AB'ye de... Tek bir Akyakalının bile yerinden yönetim hakkını savunuyor olması Akyaka'nın belediye olarak kalması için yeterli gerekçe iken, 3841 ıslak imza ile Akyakalılar bunu çok güçlü bir şekilde ifade ettiler.

Ben bu referandumda açıkça geçersiz oy kullanacağım ve oyumun üzerindeki mesajım şu olacak: "yerinden yönetim hakkımı savunuyorum, bu hakkımın referandum konusu olmasını kabul etmiyorum.”

 
Serdar Denktaş

6 Ekim 2012 Cumartesi

Akyaka'da 'sakin' direniş

Yeni Asır (Bekir Tosun),  5 Ekim 2012
Muğla'nın büyükşehir statüsüne geçmesi kararına karşı çıkanlardan toplanan imzalar, milletvekillerine ve AB Komisyonu üyelerine gönderilirken yasa tasarısına AK Partili Özden'den destek geldiBEKİR TOSUN (MUĞLA)

Yerel seçimlerde büyükşehir statüsüne geçecek 13 ilden biri olan Muğla'da karara karşı çıkanlar imza kampanyası başlattı. Marmaris Beldibi beldesinden sonra Türkiye'nin "Sakin Şehir" unvanlı 5 yerinden olan Akyaka'da da büyükşehir statüsünü kabul etmeyen vatandaşların topladığı 3 bin 800 imza tüm milletvekillerine ve AB Komisyonu üyelerine gönderildi. 27 Ekim'e kadar yasalaşması beklenen büyükşehir yasa tasarısına bu tepkinin yanı sıra bazı kesimlerden de destek geldi.

'DAHA FAZLA PAY'
AK Parti Muğla Milletvekili Prof. Dr. Yüksel Özden, "Toplam il nüfusu 750 bini aşan 13 ilde sınırları ilin mülki sınırları olacak şekilde büyükşehir belediyeleri kurulacak. Hükümetimizin 2023 yılına ilişkin koyduğu hedeflerin içinde büyükşehir sayısını artırma çalışmaları kapsamında Muğlamız da büyükşehir belediyesi olacak" dedi. Büyükşehir olmanın faydalarına dikkat çeken Özden, "Büyükşehir olmakla birlikte ilçeler tarafından 5-10 yılda yapılması planlanan makro ölçekteki yatırımlar büyükşehir tarafından kısa zamanda gerçekleşecek. Büyükşehir belediyeleri bütçeden daha fazla pay alacak ve daha fazla hizmet üretecek. Belediyecilik faaliyetleri tek elden ve daha koordineli bir şekilde yürütülebilecek. İller daha çok yatırımcıyı çekecek. Bu yatırım, kalkınma hareketleri istihdamı dolayısı ile şehre olan ilgiyi artıracak" diye konuştu.

'BÜTÜNŞEHİRE HAYIR'
CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir ise parti olarak büyükşehire değil, bütünşehire karşı olduklarını belirterek, "Bütünşehir ile köyler ve beldeler mahalle oluyor. Bu da hizmet anlamında büyük risk taşıyor. Muğla farklı ve özel bir il. Muğla merkezden nüfusu büyük Fethiye, Milas ve Bodrum ilçeleri var. Bu ilçelere hizmet nasıl gidecek. Dün Göcek beldesinin ilçe olması ile ilgili TBMM'ye yasa teklifi verdim. Göcek, Ölüdeniz, Turgutreis, Dalyan, Güllük gibi beldeleri dünya ve Türkiye yakından tanıyor. Bu beldelerin statüsünü değiştirmek ve köy olarak görmek son derece yanlış. Çıkacak yasa bu beldeler gibi stratejik öneme sahip yerlerde ayrı bir statü uygulayabilir. En azından turizm kentlerinde bu uygulanabilir" dedi.
Akyaka Belediye Başkanı CHP'li Ahmet Çalca da büyükşehir statüsü ile Akyaka'nın Ula ilçesinin bir mahallesi konumuna geleceğini anlatarak, "Yerinden yönetimlerin sınırlarını değiştirmek uluslararası evrensel hukuka aykırı. Seçimle işbaşına gelen yöneticileri seçenlerin fikirlerinin alınması gerekir. Nasıl ki, Akyaka'nın belediyelik olması için referandum ile halka sorulduysa, kapatılırken de halka sorulmalı ve referandum yapılmalıydı. Biz 2010 yılında 9 köy ve 2 belde bir araya gelerek tek belediye olarak hizmet vermek için İçişleri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvuru yaptık. Bu başvurumuz askıda kaldı. Gökova gibi biyolojik çeşitliliğin üst seviyede olduğu, turizm ile iç içe, özel mimari yapısı bulunan ve Türkiye'deki 5 sakin şehirden birisi olan Akyaka beldesinin tamamen alan yönetimi gösterilerek Ula ilçesine bağlanmasını doğru bulmuyorum" dedi.

SIKINTI YAŞANIR

MHP Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ise büyükşehire geçiş sürecinde sıkıntıların yaşanacağını belirterek, "Henüz önümüze gelmiş bir büyükşehir yasa tasarısı yok. Nasıl bir yasa tasarısı ile gelinecek onu da bilmiyoruz. Üç başlıkta konuyu ele almak lazım. Birincisi AK Parti bu konuyu PKK ile Oslo görüşmelerinin ardından gündeme getirdi. Yani PKK'ya Doğu ve Güneydoğu'da rahat hareket etme imkanını sağlayacak. İkincisi, Muğla ekonomisi iki 'T' üzerine kurulu. Birincisi turizm, ikincisi tarım. Tarım hala Muğla'nın en önemli gelir kapısı ve Muğla genelindeki nüfusun yüzde 55'i kırsal kesimde yaşıyor. Tarım arazilerindeki vergiler artacak, tarım yapılamaz hale gelecek. Üçüncüsü, hizmet götürme anlamında sıkıntılar yaşanacak. Fethiye'nin Antalya il sınırından Bodrum'un Turgutreis beldesine kadar gidip gelmek bir gün. Merkezden yarım gün. Bu bölgelere nasıl hizmet götürülecek. Hali hazırda ortada bir büyükşehir yasa taslağı yok. Hükümetin nasıl bir yasa taslağı ile geleceğini de bilmiyoruz. Sadece büyükşehir yapılan illerde değil, tüm illerde nüfusu 2 binin altında kalan beldeler kapatılacak. Bu da büyük sıkıntılara neden olacak" dedi.

AYYP “Büyükşehir Yasasına Hayır” kampanyasını Meclise taşıdı

4-5 Ekim tarihlerinde Akyaka Yerel Yönetim Platformu adına Salihan Yazgaç, Alparslan Aydın ve Serdar Denktaş’tan oluşan çalışma grubu  TBMM’yi ziyaret etti.

Platformun 30 Eylül 2012 tarihine kadar sürdürdüğü “Büyükşehir Yasasına Hayır” kampanyası kapsamında 3841 ıslak imza toplanan dilekçe, meclis başkanlığına, muhalefet partilerinden CHP grup baskanvekili Akif Hamzaçebi, MHP grup başkanvekili Mehmet Şandır ve BDP grup baskanvekili Idris Baluken ve Pervin Buldan'a verildi. Konu üzerinde karşılıklı görüş alışverişinde bulunan AYYP temsilcileri platformun taleplerini muhataplarına ilettiler.

 AYYP temsilcileri görüştükleri başkanvekillerine, 27 Ekim'e kadar iktidar partisinin yasayı çıkartmasını önlemek icin muhalefetin ortak hareket etmesini önerdi. AYYP çalışma grubu, meclisteki muhalefetin elini güçlendirmek icin demokratik kitle örgütlerini, odalari, çevre örgüt ve platformları mecliste düzenlenecek bir basın açıklamasında biraraya getirerek konunun alelacele, halktan kaçırılarak meclisten geçirilmek istenmesine tepkinin dile getirilmesinin örgutlenmesi için de bir çalışma yürüttü.  TMMOB Mimarlar Odasi eski Genel Başkanı Oktay Ekinci ve Şehir Plancıları Odasından Fuat Eraslan'la görüşmeler yapan temsilciler, bu örgütlerin öncülüğünde oluşturulacak bir deklerasyonun sivil toplum örgütlerinin geniş katılımı ile kamuoyuna duyurulmasını önerdi.



Akyaka Yerel Yönetim Platformunun Milletvekillerinden Talepleri:
 

ü Elli beş milyon yurttaşın gündelik yaşamını doğrudan etkileyeceği söylenen bir yasa, ilgili komisyonda tartışılmaya başlamadan önce mutlaka tasarı sahiplerince kamuoyuna açıklanmalı ve halkın tartışma sürecine katılmasına olanak sağlanmalıydı. Halen yürüyen süreç, bu açıdan anti-demokratiktir. Herşeyden önce, tasarı acilen kamuoyu ile paylaşılmalı ve sivil toplum kesimlerinin üzerinde tartışabilmesi ve görüş bildirebilmesi için yeterli süre tanınmalıdır.

ü Tasarı büyükşehir belediye sınırlarını ilgili ilin coğrafi sınırlarına büyütmeyi öngörmekte, böylelikle kaynakların “verimli” ve “rasyonel” kullanımının sağlanacağı ileri sürülmektedir. Karşılığında bini aşkın beldede, on altı bini aşkın köyde, evrensel bir hak olan yerinden yönetim hakkı yok edilmektedir. Oysa kaynakların gereksinim esasına dayalı rasyonel dağılımı, nihayetinde teknik bir sorundur ve yerinden yönetim hakkı ile çelişmez ve ona dokunmadan gerçekleştirilebilir. Mevcut belde belediyeleri yapıları güçlendirilerek korunmalı, kaynaklardan hakkaniyetle yararlanmaları sağlanmalıdır.

ü Köylerin kendilerine yeterli yerel birimler olmaktan çıkarılmasının toplumsal dokuda yaratacağı tahribatın yanında, gelecekte şimdiden kestirilemeyecek ağır ekonomik sonuçları olacaktır. Böylesi bir belirsizlik içinde, gelecekte doğacak olası ekonomik faturanın, tasarının öngördüğü biçimde kaynakların “verimli” kullanılmasıyla elde edilecek kazançtan daha büyük olmayacağını kimse iddia edemez. Bu nedenle köyler kendi kendilerine yeten sosyolojik birimler olarak yaşamaya devam etmelidir.

ü Yerinden yönetim hakkı, yukarıda sıraladığımız nedenlerin yanında, Nisan 2010’da gerçekleştirdikleri bir referandumla Yavaşkent olma sürecini başlatan Akyakalılar için bir kat daha önemlidir. Çünkü Yavaşkent olmanın ilk koşulu, yerel yönetimin karar alma süreçlerine halkın katılımıdır. Mevcut haliyle yasalaştığı koşulda karar alma süreçlerine katılım fiilen engelleneceği için, tasarının yerinden yönetim hakkı gözetilerek düzeltilmesini talep ediyoruz.

 

30 Eylül 2012 Pazar

Cennet Akyaka ‘Büyükşehir’e Karşı

Oktay Ekinci, Cumhuriyet 30 Eylül 2012

Nüfusu 750 bini aşan illerimizi “büyük” şehir yapacak tasarının yasalaşması eli kulağında… Çünkü Başbakan, ziyaretlerinde “büyükşehir olacaksınız” dedi.


Bu gibi sözlerinin TBMM’den onaylanması ise son yılların adeta “yasama kuralı.” Bu nedenle 2013 Ekim’inde yapılacağı söylenen “erken” yerel seçimlerde 750 binden fazla nüfusu olan illerimizde “büyükşehir belediye başkanı ve meclisi”nin de seçilmesi bekleniyor.

Peki, bu kural başta “şehircilik” olmak üzere kentleşme ve yerel yönetimlerle ilgili tüm bilimlere, planlama ilkelerine, toplumsal gerçeklere ve hatta “kent ve demokrasi” ilkelerine uygun mudur?

Meslek odaları, birikimli sivil toplum kuruluşları ve bazı akademik çevreler konuyu sorgularken özellikle “büyükşehir adayı” illerimizde tam tersi bir süreç yaşanıyor… Yasayı asıl irdelemesi gereken “demokratik” kurumların başında gelen “siyasal partiler”in gündeminde “büyükşehir seçimlerini de kazanmak” var.

Aklı başında herkesin “yanlış” dediği bir oluşuma “muhalefet” etmek yerine, aynı yanlışa “aday bulma” yarışına girmiş “muhalefet partileri”nin akıllarını başlarını almaları nasıl sağlanabilir?

Çünkü sonuçta kim kazanırsa kazansın, bu denli bilim dışı bir büyükşehir yapılanmasıyla olanlar kentlerimize, “belediyelerini yitirecek” kimlikli beldelerimize, hatta “mahalleye dönüşecek köyler”imize olacak.

Gelişmiş ülkelerde demokrasinin kaleleri belediyeler giderek çoğaltılırken Türkiye’nin eldeki belediyelerini de kapatarak sözde demokratikleşmenin ucube örneklerini sergilemesine muhalefet partileri de “oy uğruna” ortak olacaklar!

Yazık...

Gökova’dan sesleniş
Büyükşehir “metropol”ün Türkçesidir. “Bütünleşmiş kentsel yerleşimler” için geçerlidir. Aralarında onlarca-yüzlerce km mesafe bulunan ilçelerin, beldelerin, köylerin asla “büyükşehirin semtleri” haline gelemeyeceğini bilmeyen şehircilik öğrencisi sınıf geçemez.

Bu nedenle her ölçekteki yerleşmenin kendi kimlik değerlerini yaşatarak “yerinden yönetim” ilkeleriyle yönetilmesinin evrensel kural olduğunu; hatta Türkiye’nin bunu öngören uluslararası sözleşmelerde imzası da bulunduğunu “muhalefet partileri”miz anımsamazken Gökova Körfezi’nin kıyısındaki Nail Çakırhan’dan miras “doğaya uyumlu evler”i ve ormanla denizin öpüştüğü kıyılarıyla ün yapmış Akyaka beldesinin sakinleri ayağa kalktı...

Uluslararası “Yavaş Şehir” (Cittaslow) hareketine ülkemizde Seferihisar’dan sonra üye olabilen birkaç “sakin” yerleşmemiz arasındaki Akyaka’nın bilinçli insanları, Muğla büyükşehir olduğunda Ula ilçesinin “mahalle”sine dönüşmelerine isyan ediyorlar.

Akyaka’nın Sesi gazetesince duyurulan ve “Akyaka Yerel Yönetim Platformu”nun başlattığı “Büyükşehir Yasasına Hayır” imza kampanyasına katılanlar diyorlar ki;

“Doğayla uyumlu imar ve yaşam kültürümüzü, eşsiz beldemizin onca gayret ve özveriyle gözetilen tüm güzelliklerini, demokratik temsilcimiz ve çağdaş yönetim birimimiz belediyemizle birlikte yaşatmak için Akyaka’nın bağımsız varlığını yok edecek, yerel yetki ve haklarımızı elimizden alacak, Türkiye’nin yüz akı Yavaş Şehir üyeliğini ve kazanımını ortadan kaldıracak, bizi mahalleye dönüştürecek yasayı istemiyoruz.”

İşte bu düşüncenin ürünü olan imza kampanyası 30 Eylül’de, yani bugün sona eriyor. Belki uzatırlar ama alkışlar Akyakalılara…

Düzmece büyükşehirleri önlemek yerine şimdiden aday olma telaşına giren siyasilere ve partilerine ise edep dahilinde ne denebilir ki?
30 Eylül 2012 - Cumhuriyet

Büyükşehir Yasası'na Karşı TBMM'ye e-posta kampanyası

 Değerli Akyakalılar, Akyaka Dostları,

Bildiğiniz gibi Akyaka Yerel Yönetim Platformu olarak Büyükşehir Yasa Tasarısına karşı sürdürdüğümüz imza toplama kampanyası 30 Eylül 2012'de sona erdi. Yaklaşık 3800 imzaya ulaştık. Mücadelemizin bundan sonraki bölümüne TBMM'de devam edeceğiz. Bize destek vermek için geç değil; Milletvekillerine hitaben yazdığımız mektubu e-posta ile 15 Ekim'e kadar bireysel olarak göndererek de katkı sağlayabilirsiniz.

Lütfen e-posta pencerenizin mesaj kısmına aşağıdaki mektubu kopyaladıktan sonra altına adınızı yazınız. Mektubun alt kısmındaki adresleri de e-posta pencerenizin “to/kime” kısmına kopyalayınız. Konu kısmına “Büyükşehir Yasası” yazdıktan sonra e-postanızı göndermenizi rica ediyoruz. Destekleriniz için bir kez daha teşekkürler.

Serdar Denktaş
Akyaka Yerel Yönetim Platformu


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ankara


Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,

58. Hükümet tarafından hazırlanan ve komisyon görüşmeleri tamamlanan ve “Büyükşehir Yasası” olarak bilinen yasa tasarısının meclisin yeni çalışma döneminde TBMM gündemine ivedilikle alınacağını basından takip etmekteyiz.

Tasarının aynen yasalaşması durumunda, yasadan etkilenecek illerde birçok küçük belediye örgütü büyük şehirlere bağlanmak yoluyla kaldırılacaktır. Bizler, yasanın doğrudan etkileyeceği bir belde olan Muğla ili, Ula ilçesine bağlı Akyaka’da yaşamaktayız. Akyakalılar olarak bizler bu yasanın evrensel bir hak olan kamu hizmetlerinin verilmesinde yerindenlik ilkesine aykırı olduğunu, bu anlamda vatandaşlık haklarımızı elimizden aldığını düşünüyoruz. Beldemizde sürdürülebilir bir gelişim sağlayabilmek için halkın, sivil toplum örgütlerinin ve belediyenin katılımı ile bir Akyaka Vizyonu belirlenmiş ve bu vizyonu gerçekleştirebilmek yolunda da Uluslararası Yavaş Kentler Birliği’ne (Cittaslow) üye olunmuştur. Çıkartılmak istenen yasa Akyakalıların yıllardır yerinden yönetim anlayışı içinde sürdürülebilirlik kaygıları ile yaptıkları çalışmaların da boşa gitmesi anlamına gelmektedir.

Etkileyeceği vatandaşların görüşüne başvurmaksızın yasalaştırılmaya çalışılan bu tasarı, hazırlanış biçimi ile de halkı karar alma süreçlerinden dışlayan, vesayetçi ve merkeziyetçi bir anlayışın ürünüdür.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1988 yılında imzalayarak uymayı taahhüt ettiği Avrupa Yerel Yönetimler Şartının 4. maddesinin 3. fıkrasında “kamusal sorumluluklar -genellikle ve tercihen- vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılır” denilerek yerinden yönetim ve yerindenlik ilkesi tarif edilmektedir. Yine üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliği müktesebatı, merkeziyetçilikten uzaklaşarak yerinden yönetim ilkesinin gerçekleştirilebilmesi için önemli reformların yapılmasını gerektirmektedir.

Avrupa Birliği normları ile bağdaşmayan, yerinden yönetim hakkımızın ortadan kaldırılması, ve Avrupa Yerel Yönetimler Şartının açık ihlali anlamına gelen bu yasa tasarısının komisyonda yeniden gözden geçirilmesini ve yerinden yönetimin desteklenmesi doğrultusunda değiştirilmesini talep ediyorum.

Saygılarımla,

XXXXXXXXXXX



mehmetnaci.bostanci@tbmm.gov.tr; avni.erdemir@tbmm.gov.tr; ramis.topal@tbmm.gov.tr; yalcin.akdogan@tbmm.gov.tr; suleymansencer.ayata@tbmm.gov.tr; sinan.aygun@tbmm.gov.tr; ali.babacan@tbmm.gov.tr; gulsun.bilgehan@tbmm.gov.tr; izzet.cetin@tbmm.gov.tr; cemil.cicek@tbmm.gov.tr; rehadenemec@tbmm.gov.tr; mustafa.erdem@tbmm.gov.tr; cevdet.erdol@tbmm.gov.tr; bulent.gedikli@tbmm.gov.tr; levent.gok@tbmm.gov.tr; gokhan.gunaydin@tbmm.gov.tr; ulker.guzel@tbmm.gov.tr; mehmetemrehan.halici@tbmm.gov.tr; haluk.ipek@tbmm.gov.tr; emrullah.isler@tbmm.gov.tr; ahmet.iyimaya@tbmm.gov.tr; salih.kapusuz@tbmm.gov.tr; zelkif.kazdal@tbmm.gov.tr; bulent.kusoglu@tbmm.gov.tr; aylin.nazliaka@tbmm.gov.tr; haluk.ozdalga@tbmm.gov.tr; tulay.selamoglu@tbmm.gov.tr; seyit.sertcelik@tbmm.gov.tr; fatih.sahin@tbmm.gov.tr; nurdan.sanli@tbmm.gov.tr; emineulker.tarhan@tbmm.gov.tr; zuhal.topcu@tbmm.gov.tr; yildirimtugrul.turkes@tbmm.gov.tr; ozcan.yeniceri@tbmm.gov.tr; gurkutacar@tbmm.gov.tr; badak@tbmm.gov.tr; deniz.baykal@tbmm.gov.tr; arif.bulut@tbmm.gov.tr; cavusoglu@tbmm.gov.tr; vecdi.gonul@tbmm.gov.tr; mehmet.gunal@tbmm.gov.tr; irbec@tbmm.gov.tr; osman.kaptan@tbmm.gov.tr; gokcen.ozdoganenc@tbmm.gov.tr; huseyin.samani@tbmm.gov.tr; yildiray.sapan@tbmm.gov.tr; tunca.toskay@tbmm.gov.tr; menderesm.tevfik.turel@tbmm.gov.tr; orhan.atalay@tbmm.gov.tr; ensar.ogut@tbmm.gov.tr; ugur.bayraktutan@tbmm.gov.tr; israfil.kisla@tbmm.gov.tr; osman.aydin@tbmm.gov.tr; metinlutfi.baydar@tbmm.gov.tr; mehmet.erdem@tbmm.gov.tr; aligultekin.kilinc@tbmm.gov.tr; semiha.oyus@tbmm.gov.tr; bulent.tezcan@tbmm.gov.tr; ali.uzunirmak@tbmm.gov.tr; aysenedret.akova@tbmm.gov.tr; ali.aydinlioglu@tbmm.gov.tr; tulay.babuscu@tbmm.gov.tr; ahmetduran.bulut@tbmm.gov.tr; halukahmet.gumus@tbmm.gov.tr; namik.havutca@tbmm.gov.tr; mehmetcemal.oztaylan@tbmm.gov.tr; ahmetedip.ugur@tbmm.gov.tr; yilmaz.tunc@tbmm.gov.tr; muhammet.riza.yalcinkaya@tbmm.gov.tr; ayla.akatata@tbmm.gov.tr; ziver.ozdemir@tbmm.gov.tr; mehmet.simsek@tbmm.gov.tr; bengi.yildiz@tbmm.gov.tr; bunyamin.ozbek@tbmm.gov.tr; fahrettin.poyraz@tbmm.gov.tr; bahattin.seker@tbmm.gov.tr; idris.baluken@tbmm.gov.tr; esref.tas@tbmm.gov.tr; cevdet.yilmaz@tbmm.gov.tr; vedat.demiroz@tbmm.gov.tr; vahit.kiler@tbmm.gov.tr; husamettin.zenderlioglu@tbmm.gov.tr; ali.ercoskun@tbmm.gov.tr; fehmi.kupcu@tbmm.gov.tr; tanju.ozcan@tbmm.gov.tr; bayram.ozcelik@tbmm.gov.tr; ramazankerim.ozkan@tbmm.gov.tr; yildirimhami@tbmm.gov.tr; bulent.arinc@tbmm.gov.tr; ismail.aydin@tbmm.gov.tr; ismet.buyukataman@tbmm.gov.tr; canan.candemircelik@tbmm.gov.tr; hakan.cavusoglu@tbmm.gov.tr; ilhan.demiroz@tbmm.gov.tr; kemalekinci@tbmm.gov.tr; aykan.erdemir@tbmm.gov.tr; tulin.erkalkara@tbmm.gov.tr; sena.kaleli@tbmm.gov.tr; onder.matli@tbmm.gov.tr; necati.ozensoy@tbmm.gov.tr; mustafa.ozturk@tbmm.gov.tr; ismet.su@tbmm.gov.tr; huseyin.sahin@tbmm.gov.tr; mustafakemal.serbetcioglu@tbmm.gov.tr; turhan.tayan@tbmm.gov.tr; bedrettin.yildirim@tbmm.gov.tr; mehmet.danis@tbmm.gov.tr; ismail.kasdemir@tbmm.gov.tr; ali.saribas@tbmm.gov.tr; m.serdarsoydan@tbmm.gov.tr; huseyin.filiz@tbmm.gov.tr; idris.sahin@tbmm.gov.tr; cahit.bagci@tbmm.gov.tr; tufan.kose@tbmm.gov.tr; salim.uslu@tbmm.gov.tr; murat.yildirim@tbmm.gov.tr; eminhaluk.ayhan@tbmm.gov.tr; ilhan.cihaner@tbmm.gov.tr; nurcan.dalbudak@tbmm.gov.tr; adnan.keskin@tbmm.gov.tr; bilal.ucar@tbmm.gov.tr; mehmet.yuksel@tbmm.gov.tr; nihat.zeybekci@tbmm.gov.tr; nursel.aydogan@tbmm.gov.tr; emine.ayna@tbmm.gov.tr; mehmetmehdi.eker@tbmm.gov.tr; serafettin.elci@tbmm.gov.tr; m.galip.ensarioglu@tbmm.gov.tr; oya.eronat@tbmm.gov.tr; mehmetsuleyman.hamzaogullari@tbmm.gov.tr; cuma.icten@tbmm.gov.tr; minebeyaz@tbmm.gov.tr; altan.tan@tbmm.gov.tr; leyla.zana@tbmm.gov.tr; fevai.arslan@tbmm.gov.tr; osman.cakir@tbmm.gov.tr; ibrahim.korkmaz@tbmm.gov.tr; kemal.degirmendereli@tbmm.gov.tr; recep.gurkan@tbmm.gov.tr; mehmet.muezzinoglu@tbmm.gov.tr; suay.alpay@tbmm.gov.tr; sermin.balik@tbmm.gov.tr; zulfu.demirbag@tbmm.gov.tr; enver.erdem@tbmm.gov.tr; faruk.septioglu@tbmm.gov.tr; muharrem.isik@tbmm.gov.tr; sebahattin.karakelle@tbmm.gov.tr; recep.akdag@tbmm.gov.tr; muhyettin.aksak@tbmm.gov.tr; fazilet.dagciciglik@tbmm.gov.tr; oktay.ozturk@tbmm.gov.tr; cengiz.yavilioglu@tbmm.gov.tr; adnan.yilmaz@tbmm.gov.tr; nabi.avci@tbmm.gov.tr; suheyl.batum@tbmm.gov.tr; ulker.can@tbmm.gov.tr; ruhsar.demirel@tbmm.gov.tr; salih.koca@tbmm.gov.tr; kazim.kurt@tbmm.gov.tr; deryabakbak27@gmail.com; huseyin.celik@tbmm.gov.tr; mehmeterdogan@tbmm.gov.tr; anejatkocer@tbmm.gov.tr; halilmazicioglu@tbmm.gov.tr; mehmet.sari@tbmm.gov.tr; ali.serindag@tbmm.gov.tr; ali.sahin@tbmm.gov.tr; fatma.sahin@tbmm.gov.tr; mehmet.seker@tbmm.gov.tr; samil.tayyar@tbmm.gov.tr; edipsemih.yalcin@tbmm.gov.tr; nurettin.canikli@tbmm.gov.tr; mehmet.geldi@tbmm.gov.tr; selahattin.karaahmetoglu@tbmm.gov.tr; adem.tatli@tbmm.gov.tr; kemalettin.aydin@tbmm.gov.tr; feramuz.ustun@tbmm.gov.tr; esat.canan@tbmm.gov.tr; selahattin.demirtas@tbmm.gov.tr; adil.kurt@tbmm.gov.tr; hasan.akgol@tbmm.gov.tr; adnansefik.cirkin@tbmm.gov.tr; mevlut.dudu@tbmm.gov.tr; mehmetali.ediboglu@tbmm.gov.tr; sadullah.ergin2@tbmm.gov.tr; refik.eryilmaz@tbmm.gov.tr; orhan.karasayar@tbmm.gov.tr; mehmet.onturk@tbmm.gov.tr; hacibayram.turkoglu@tbmm.gov.tr; adem.yesildal@tbmm.gov.tr; pervin.buldan@tbmm.gov.tr; sinan.ogan@tbmm.gov.tr; sureyyasadi.bilgic@tbmm.gov.tr; suleymannevzat.korkmaz@tbmm.gov.tr; alihaydar.oner@tbmm.gov.tr; recep.ozel@tbmm.gov.tr; celal.adan@tbmm.gov.tr; sabahat.akkiray@tbmm.gov.tr; abdulkadir.aksu@tbmm.gov.tr; meral.aksener@tbmm.gov.tr; engin.alan@tbmm.gov.tr; feritmevlut.aslanoglu@tbmm.gov.tr; mustafa.atas@tbmm.gov.tr; aydinayaydin@tbmm.gov.tr; egemen.bagis@tbmm.gov.tr; aysenur.bahcekapili@tbmm.gov.tr; oabak@tbmm.gov.tr; ihsan.barutcu@tbmm.gov.tr; nimet.bas@tbmm.gov.tr; murat.basesgioglu@tbmm.gov.tr; osmanboyraz@tbmm.gov.tr; volkan.bozkir@tbmm.gov.tr; huseyin.burge@tbmm.gov.tr; ercan.cengiz@tbmm.gov.tr; suleyman.celebi@tbmm.gov.tr; m.cetin@tbmm.gov.tr; ahmetberat.conkar@tbmm.gov.tr; turkan.dagoglu@tbmm.gov.tr; gulay.dalyan@tbmm.gov.tr; ayse.danisoglu@tbmm.gov.tr; alev.dedegil@tbmm.gov.tr;celal.dincer@tbmm.gov.tr; omer.dincer@tbmm.gov.tr; mdomac@tbmm.gov.tr; osmanoktay.eksi@tbmm.gov.tr; ekrem.erdem@tbmm.gov.tr; aykut.erdogdu@tbmm.gov.tr; gursoy.erol@tbmm.gov.tr; ahmethaldun.erturk@tbmm.gov.tr; haluk.eyidogan@tbmm.gov.tr; idris.gulluce@tbmm.gov.tr; akyakaninsesi@gmail.com