5 Aralık 2011 Pazartesi

CITTASLOW : ‘Yavaşşehir’ in Düşündürdükleri

      ‘Hızlı yaşa genç öl… cesedin yakışıklı olsun…’. Mefisto’yu kıskandıracak türden bir kara deyiş, hayli yaygın kullanıma sahiptir. İnsanların suyunu sıkıp kısa yoldan posasını çıkarıp atmaya azmetmiş, mezarda emekliliği dayatan modern yaşam koşulları için biçilmiş kaftan gibi bir deyim, Modern yaşamın ruhu…
        Saatte 180 km. hızla gece yarısı, kanında kim bilir kaç promil alkolle, ses hızını değilse de budalalık sınırını ötelemeğe hevesli bir yeni yetmenin can çekişen bedenini hastahaneye yetiştirmek için sıkışmış trafikte kaplumbağa hızıyla ilerleyen, sirenleri avaz avaz bir cankurtaranın boşuna feryadı… Ne ‘sıradan’ bir şehir görüntüsüdür! Bu ‘sıradanlık’ modern toplumun sırrını açığa vuruyor olmasın.
        Rekabetçi mühendisliğin kendi sınırlarını zorlayarak ürettiği,neredeyse havalanacak denli hız yapabilen,otomobil denilen boyalı fetiş,tekerlekli benzin bidonları yollarda böcekler misali dolaşırlar.İçinde,kendini bir başkası olarak var edebileceğini sanan,düş kırıklığının global ilacı olarak sunulan alkole teslim olmuş vatandaş yollara vurur hayallerini.Gerisi kendiliğinden gelir.Hızlı tüketim pazarının yarattığı trafik canavarı misyonunu kusursuzca yerine getirir.İçindekiyle birlikte hurdaya dönen et kemik ve teneke yığını Pazar için gerekli boşluğu yaratmıştır.Hızın felaket olduğunu  kim söylemiş? Hız,tersine ,pazarın bereketidir!
        Bir depremde hızlı olmak hayati önem taşır.İlk 48 saatin üst düzey aciliyeti olduğu bilinir.İyi de,bu işin sorumluları, ‘Ağır ol molla desinler’, ya da ‘Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerini karanlık tarihinin..’ türünden dünya görüşlerini benimsemiş bireylerin bir örgütüyse, yavaş devlet ya da yavaşlatılmış devlet hayat kurtarmaya değil ölü gömücülüğüne  soyunmuş demektir.
        Modern teknoloji (makine vs.) kullanarak çok kısa sürede hızla konut üretmek mümkün hale gelmiştir. Yapılan konutlar küçük bir depremde, olağan bir su baskınında vs. iskambil kâğıdından şatolar misali hızla yokoluyorsa, buradan basitçe; ‘Kahrolsun modern teknoloji’ sonucunu çıkarıvermek de aşırı hızlı bir uslama biçimi olacaktır.
         Genellikle yaşamı, özellikle şehir yaşamını ‘Hızlı’, ‘Yavaş’, ya da ‘Sakin’ kavramlarıyla anlatmaya çalışmak onu dar bir çerçeveye hapsetmek olurdu. ‘Sakin’ sözcüğü Sükûnetten yani durağanlıktan, ataletten türemiş olduğuna göre, sakin şehir hareketsiz şehir anlamını yüklenecektir ki, mezarlıklarda bile kendine özgü bir hareket vardır. Hal böyleyse Sakin Şehir; ölü şehir, donmuş şehir, atıl şehir vs gibi anlamları da imleyecektir ki hiçbir şehir sakini bu denli sükûneti özler olmayacaktır.
         Şehir yaşamını ‘yavaşlatmak’ mümkün müdür? Ya da aşırı hızlılık sonucu oluşan sıkışmaların getirdiği aşırı yavaşlamaları ortadan kaldırmak ne kadar olanaklıdır?Bir yandan özel oto üretimini ve kullanımını özendirmek ve sürekli arttırmak, öte yandan trafik sıkışmalarının  önüne geçmek istemek olanaksızı istemekten pek farklı olmayacaktır.Tıpkı,bir yandan ‘..Yiyin,için, uçun,mıçın..vs’.türünden reklamların ideolojik bombardımanıyla sersemlemiş insanları,öte yandan asgari ücret ya da işsizlik marifetiyle soğan-ekmeğe mahkum eden zihniyetin yönetsel başarısı sürekli tekrarlanan ekonomik krizler olabilir ancak.Hızlının aniden yavaşa  dönüşmesi ve tersi.Şoka dayalı yaşam biçimi.Modern yaşam bu ve buna benzer çelişkilerle yüklüdür ve aslında bunlara dayalı olarak var olur
 Şehir yaşamı ‘hızlı’ sıfatıyla ifade edilecekse, ‘yavaş’ olan, şehrin karşıtına denk düşecektir. Şehrin karşıtı bilindiği üzere Köy’dür. Köy aslında yavaş değil, normaldir. Günümüz dünyasında şehir- köy karşıtlığı hala etkinliğini sürdürmektedir. Kaba bir hesapla dünya nüfusunun yarısı kırsalda yaşamaktadır. Kırsal olan, varlığı toprağa bağlı olandır. Şehrinse varlığının sanayi ve ticarete bağlı oluşu gibi. Beğenelim ya da beğenmeyelim, şehri yok sayamayacağımız gibi, tersine, doğaya yakınlığı hatta iç içeliği simgelemekten öte gerçekleştiren köyden de vazgeçemeyeceğimiz bellidir; Ne yerden ne yardan.
         Cittaslow  bizi kendiliğinden köye ve köy yaşamına  doğru yönlendiriyor.Köy ise esas itibarıyla hava-su -toprak-bitki-hayvan-insan birliğinin geleneksel formudur.Şehir bu birliğin sanai lehine bozulmasını temsil eder kabaca.Cittaslow  konusu-fast ya da slow food olarak dahi-kolayca yenilip yutulacak bir lokma olmaktan uzaktır.Bir yaklaşım olarak henüz bozulmamış kırsal yaşantının savunulması,Çevrecilik genel perspektifinin bir boyutu,hatta belki merkezi olabilir.Zira Çevrecilik (Yeşilcilik) işi çoğu zaman insansız doğayı kutsamaya kadar vardırmaktadır.Bu,artık hemen hemen karşılığı olmayan bir soyutlamadır..Oysa Köy yaşamı,insanın doğayla yaşadığı tarihsel deneyim ve sonuçlarının elle tutulur halidir ve soyut çevrecilikten daha yukarıda durur.Ondan öğrenilecek çok şey vardır..Köy’e sızmaya çalışan şehir ve ‘şehirliler’ ve köylerini savunmaya çalışan köylüler; kaotik sanai ve ticaret ve doğanın karşı karşıya gelişi.(Akla gelmişken; ‘Avatar’ sadece güzel bir film değil,derin anlamı da olan bir hikayeydi).
         Akyaka’nın Cittaslow oluşu ne anlama gelir? Hemen her konuda olduğu gibi farklı anlamalar ve anlamlandırmalar kaçınılmazdır. Daha iyi deyişle temel çelişki burada da belirir. Akyaka  ‘işgal’ altındaki köy kategorisine sokulabilir. ‘İşgalciler’ belli ki şehirlilerdir. Hatta Akyaka bir şehirli köyü, yazlıkçılar yaylası vs gibi de tariflenebilir. Bu, ilk bakışta olumsuz hatta umutsuz bir sonuç gibi görünebilir. Köy elden gitmiş, koyunlar çoban, balıklar restoran işletmecisi, keçiler 4-çeker abduramançelebi olmuş. Ama eğer ‘işgalci’ şehirliler arasında biraz L.Tolstoy okumuşlar, birkaç köy enstitüsü mezunu ya da ilhamlısı, özgün ve özgül mimari tutkunu mimar ya da beğenili kişi, birkaç yetenekli ya da hevesli doğa ressamı, fotoğrafçısı, arkeolojiye bir insan bilim olarak bakmayı tercih eden birkaç saf insan, tuttuğu küçük balığı gerisin geri denize uğurlayan zengin gönüllü yoksul balıkçı, zeytin ağaçlarını,marul soğan salyangoz ve gülleri ayrımsızca bağrına basan eski ya da yeni çiftçi,ormanda gezinip rüzgarın ve kuşların sesini çamların çıtırtısını duyabilen,denizin mavisini soluyabilen,sessizliği dinleyebilen ve kendini, bitimsiz yaratısının incelikleriyle şaşkınlığa uğramaya hazır duyan,herkes için parasız rehabilitasyon sunan Doğaya dalan şehirli ya da köylü ya da Marslılar varsa umut var demektir.

Alptekin Akkoyunlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder