10 Aralık 2011 Cumartesi

Bedava tatil cenneti Akyaka !...Söz verdiğimiz gibi...

16/17 Nisan 2010 tarihlerinde CHP’li milletvekili hanımlarından oluşan yaklaşık 30 kişilik bir grup, konaklama, yeme/içme ve tekne gezisi masrafları Akyaka Belediyesi tarafından karşılanarak Akyaka’da tatil yaptılar. Elbette beldemizde kimsenin tatil yapmasına  karşı olamayız, ancak belediye bütçesi Akyakalıların vergileri ile oluştuğuna göre böyle bir “misafirperverliğin” Akyakalıların bilgisi ve onayı ile olması gerekmez miydi?


Belediyenin misafirperverliği duyulduktan sonra Kent Konseyi'nin Belediyenin 2008-2010  yıllarını kapsayan stratejik plan gerçekleşmesini değerlendirdiği raporuna da konu edildi. Yapılan harcamanın belediyenin güya benimsediği "şeffaflık" ve "hesap verilebilirlik" ilkeleriyle ters düştüğü vurgulandı.  Akabinde, içinde benim de yer aldığım kent konseyi yürütme kurulu üyelerinin katıldığı Mayıs 2010’daki belediye meclisi toplantısında konu yeniden gündeme getirildi. Konsey üyeleri tarafından belediye başkanı ve meclis üyelerine belediye bütçesinden böyle bir harcamanın gerçekleşip gerçekleşmediği soruldu. Belediye başkanı önce bu harcamayı şahsen karşıladığını söylediyse de, sorulan ayrıntılı sorular karşısında masrafların belediye bütçesinden karşılandığını itiraf etti. Gerekçe olarak yerel seçimler öncesinde parti teşkilatına verilmiş sözü olduğunu ifade etti.  Bazı meclis üyeleri de bu durumun etik olmadığını ifade ettiler.

Etik olmadığı bilinmesine rağmen “verilmiş söz” dolayısı ile böyle bir karar alınmıştı. Başka kaynaklardan da doğrulattığımız bu harcamalar daha sonra stratejik plan değerlendirme raporumuza belediye başkanının yazılı olarak verdiği cevapta yeniden inkar ediliyordu. Partili yandaşlara ayrıcalık olarak adlandırılabilecek bu partizan tutumun belediye başkanının temsilcisi olduğu CHP'nin ilgili organları tarafından incelenerek sorumlular hakkında gereğinin yapılmasını bir Akyakalı olarak talep ediyorum. 
CHP Genel Merkezi,  üyelerinin neden oldukları bu suistimal için Akyakalılardan özür dilemelidir. Eğer bu misafirperverlikte bir yanlış görmüyorlarsa da partinin "halkçılık" ilkesinin ne anlama geldiğini bize  anlatmalıdırlar. Ahmet Çalca,  Akyakalıların vergileri ile oluşan kamu kaynağının Akyakalılara hizmet yerine keyfi olarak partizanca harcanmasının baş sorumlusu olarak istifa etmelidir. Belediye Meclisi üyeleri de seslerini çıkarmayarak bu suistimale ortak oldukları için aynı şekilde  istifa etmelidirler.

En hafif deyimle "etik olmayan" bu tutum karşısında yalnızca belediye yönetiminin değil Akyakalıların yaklaşımının da sorgulanması gerekiyor. Öncelikle bu etik sorunun farkında olan partinin belde teşkilatı ve üyeleri seslerini çıkarmayarak bu rezalete seyirci kalmışlardır. Tabi burada diğer siyasi partilerin de hissesine düşen bir eleştiri var. Beldede teşkilatı olan siyasi partileri sadece seçim döneminde propaganda çalışmalarında görüyoruz. Seçim sonuçlandıktan sonra kaybeden partiler  politika alanından neden kayboluyorlar? Politika yalnızca "iktidar" sahibi olmak için mi yapılır? Vatandaşın hakkının hukukunun korunması için muhalefet konumundaki bu partilerin temsilcileri neden seslerini çıkartmazlar? Sakın duymadıklarını, görmediklerini söylemesinler, en azından kent konseyi sorunu meclis toplantısında dile getirdikten sonra farkındaydılar.  Evet, muhalefet görevini yerine getirmedikleri için bu  partilerin de bu suistimalde sorumluluğu vardır.

Bir çift söz de sivil toplum örgütlerine; sorunu bildikleri halde üzerine gitmedikleri için  onlar da kötü bir sınav vermişlerdir. Hiçbir Akyakalı sivil toplum örgütünün bülteninde, web sitesinde ya da toplantılarında bu rezaletin konu edildiğine şahit olmadık. Faaliyet alanları ne olursa olsun, kamu yararına çalışan STÖ'lerin her türlü kamusal hak ihlalinin karşısında olması ve sorumluluk alması gerekir.

Şimdi hepimizin şapkayı önümüze koyup düşünme zamanı. STÖ'ler, parti teşkilatları ve tek tek vatandaşlar.  Seçtiğimiz temsilcilere neden  bu kadar "serbest" hareket alanı tanıdığımızı, neden hiç hesap sormadığımızı, neden vergilerimizi mirasyedi gibi harcamalarına seyirci kaldığımızı kendimize sormalıyız. Bir yandan kötü yönetimlerinden şikayet ederken  neden seçtiğimiz temsilcilere icraatlarının hesabını sormuyoruz? Üyesi olduğumuz siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerindeki temsilcilerimizin neden bu soruları ilgililere yöneltmediğini de sormalıyız. Ve sorularımıza dürüst cevaplar aramalıyız. Yüz karasından kurtulmak istiyorsak önce kendimizle bu yüzleşmeyi yerine getirmeliyiz. "Temiz toplum" olmak için suya sabuna dokunmak zorundayız.

Serdar Denktaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder