Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk ve en önemli çevreci
yasalarından, 1939 yılında kabul edilen ve halk arasında Zeytin Koruma Yasası
olarak bilinen, 3573 sayılı “Zeytinciliğin
Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun”, yasal mevzuatımızın tozlu raflarında yerini
almak üzere mi? Ve bu yasa halk arasında niçin zeytinciliğin
geliştirilmesi gibi ekonomik bir kavramla değil de, Zeytin Koruma Yasası olarak bilinmekte?
Antik Yunan’da tek dalını dahi kesmenin ölümle
cezalandırıldığı yaşam ağacı zeytin, ekonomik gelir getiren zirai bir bitki
olması yanında, fundalık-makilik sistemin ayrılmaz bir parçası. İşte ülkemizde çalı, çırpı olarak düşünülen bu
ekosistemi koruma altına alan ve aynı zamanda zirai değeri de olan bitkileri ekonomiye
kazandırmayı hedefleyen bu yasa çok çok önemli.
Maalesef yeni imar alanlarının oluşturulması, kontrolsüz ve
plansız yapılaşma, maden-petrol-doğalgaz arama gibi sebeplerle hızla yok edilen
fundalık-makilik alanlar ile tesis veya ıslah edilmiş zeytinliklerin ne derece
önemli olduğunu anlamak için, Zeytin
Koruma Yasasının amacını ve bu korumayı sağlamak için getirdiği emredici
düzenlemeleri iyi bilmek ve iyi anlamak gerekiyor.
3573 sayılı yasa, bilimum aşılı zeytinliklerin tesisi ile
yabani zeytinliklerin açma ve aşılama işlemlerini devlet kontrolü altına
alıyor. Zeytin yetiştirmeye elverişli fundalık ve makiliklerin tespiti ve
tespit edilen bu arazilerin zeytin yetiştirmek isteyen gerçek ve tüzel kişilere
tahsisi koşullarını belirliyor. En önemlisi de tesis edilen bu zeytinlik
alanların korunmasına ilişkin emredici hükümler içeriyor.
Şunu da belirtmek gerekir ki; 3573 sayılı yasa, sadece yabani
zeytinliklerin tespitini değil, Antep fıstığı, harnup, sakız ağacı, buttum ve
menengiç ağaçlarının da aşılanarak tarımsal üretime dahil edilmesini, geniş
yorumlandığında fundalık ve makilik alanların da tespiti ile korunmasını
amaçlayan bir yasadır. 1939 yılından itibaren ülke olarak hem fundalık, makilik
alanların korunması, hem de bu bitkilerin ekonomik gelir sağlayan zirai bitki
haline dönüştürülmesinde ne kadar yol aldık? Nereye gidiyoruz ? Bu soruları sormanın vakti
geldi de geçti bile…
Maalesef, 3573 sayılı yasa gereğince tespiti yapılmamış bir
çok fundalık ve makilik alan hiçbir bilimsel değerlendirmeye tabi tutulmadan,
çalı-çırpı gibi görülerek, başlı başına bir ekosistem olduğu düşünülmeksizin yapılaşmaya
açılıp, yok edildi.
3573 sayılı yasanın getirdiği korumacı düzenlemelere bakacak
olursak, karşımıza çıkan en önemli düzenlemenin 20. madde olduğunu
söyleyebiliriz.
Bu madde ile zeytinlik alanlar içinde ve zeytinlik alanlara
en az 3 km
mesafede, zeytinlerin gelişmesine engel olacak kimyevi atık bırakan, toz, duman
çıkaracak tesis yapılamayacağı, zeytinlik olarak tesis edilmiş arazilerin
daraltılamayacağı, her türlü zeytin ağacının kesilmesi ve sökülmesinin bilimsel
gerekçeye dayalı izinlere tabi olduğu, kesin zaruriyet bulunmayan hallerde
zeytin ağaçlarının kesilemeyeceği ve sökülemeyeceği, hükme bağlanmıştır. En
önemlisi de “belediye sınırları içerisinde bulunan zeytinlik sahalarının imar
hudutları kapsamı içine alınması halinde alt yapı ve sosyal tesisler dahil
toplam yapılaşma, zeytinlik alanın %10’unu geçemez” düzenlemesi ile zeytinlik
alanların yapılaşmaya açılmasının önüne geçilmiştir.
3573 sayılı yasa 1995 yılında bir değişiklik görmüş, bu
değişiklikle zeytinlik alanların korunmasına ilk darbeyi vuran “Bu kanunun
yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları
geçerlidir” hükmü eklenmiştir. Yani bu tarihe kadar zeytin koruma yasasını
ihlal eden, fundalık ve makilik alanları imara ve yapılaşmaya açan hukuka
aykırı bütün imar planlarına geçerlilik sağlanmıştır.
Ve maalesef en son 3573 sayılı yasanın uygulama esaslarını
belirlemek üzere yapılan 1996 tarihli yönetmelikte, 2012 yılında yapılan değişiklikler
ve 2005 tarihli Toprak Koruma ve Kullanım Kanununda getirilen istisnalar ile
birlikte Türkiye’de zeytinlik alanların bir çoğu koruma dışında ve yok olma tehlikesi
ile karşı karşıya bırakılmıştır.
1996 yılında çıkarılan yönetmelikte yapılan ilk değişiklik;
yönetmeliğe “zeytinlik saha” tanımı
eklenmiştir. “Zeytinlik Saha” Devlet tarafından tespit edilen zeytincilik
alanları ile gerçek ve tüzel şahıslar tarafından tesis edilmiş ve tapuya
zeytinlik olarak kayıt ettirilmiş zeytinlikleri de kapsam içine alır şekilde en az 25 dönümlük alan olarak tanımlanmıştır.
Zeytin Koruma Yasası, bilimum aşılı zeytinlikler ile ıslah
edilmiş yabani zeytinlikleri kapsar. 3573 sayılı yasanın 1. maddesi “alelümum zeytinlikler” ifadesi ile bu iradeyi
açıkça ortaya koymaktayken, yönetmelikte
yapılan bu tanımlamanın yasanın lafzına, özüne ve amacına aykırı olduğu anlaşılmaktadır.
3573 sayılı yasadaki, zeytinciliğe elverişli fundalık ve
makilik alanlardan devlet tarafından tespit
edilecek zeytinlik alanların en az 25 dönümlük parseller halinde düzenleneceği
hükmünün, zeytinlik sahanın, gerçek ve tüzel şahıslar tarafından tesis edilmiş
ve tapuya zeytinlik olarak kayıt ettirilmiş zeytinlikleri de kapsam içine alır
şekilde “en az 25 dönümlük alan” olarak
tanımlanmasına izin vermeyeceği gayet açık ve nettir. Yasanın lafzında ve
özünde olmayan bu tanım, kamuya ve gerçek veya tüzel kişilere ait 25 dönümün
altındaki zeytinliklerin, “zeytinlik saha” sayılmayacağı sonucunu doğurmakta ve
25 dönümün altındaki zeytinlikleri doğrudan doğruya 3573 sayılı yasanın
koruması dışında bırakmaktadır.
Yönetmelikte 2012 yılında yapılan ve zeytinlik alanları
koruma dışında bırakan bir diğer değişiklikte, zeytinlik alanlar içinde ve zeytinlik
alanlara en az 3 km
mesafede, zeytinlerin gelişmesine engel olacak kimyevi atık bırakan, toz, duman
çıkaracak tesis yapılamayacağı kuralına getirilen istisnalar. Bu istisnalar;
Alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme
Raporuna uygun olması, bitkilerin gelişimine zarar vermeyeceği Bakanlık
araştırma enstitüleri veya üniversiteler tarafından belirlenmesi halinde, izin
verilen başka bir alanda eşdeğer
büyüklükte zeytin bahçesi tesis etmek koşuluyla jeotermal kaynaklı sera
yatırımları, bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar,
yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri, ilgili
bakanlıkça kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri, petrol, doğal
gaz arama ve işletme faaliyetleri, savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar için
faaliyette bulunacak kişi ve kurumlara ilişkindir.
Yönetmelikler dayanağı oldukları yasaların yürütme
esaslarını belirleyen idari düzenlemelerdir. Dayanağı olan yasalara uygun olmak
zorundadır. Yasa ile belirlenmemiş tanımların ve istisnaların idari bir tasarruf
olan yönetmelikle getirilmesi usule ve hukuki ilkelere aykırıdır. Bu durum
yasaya aykırı yönetmelik esaslarına dayalı olarak alınmış her türlü kararın
batıl ve geçersiz olması sonucunu doğuracaktır. Bu yönetmeliğin iptali için
açılmış bir dava var mı henüz tespit edebilmiş değilim ancak derhal iptali gerekmekte.
Peki yönetmelikte yapılan bu değişikliklerin ne gibi
sonuçları olacaktır? Öncelikle, 25 dönümün altındaki zeytinlik alanlar zeytin
sahası kabul edilmediği için 3573 sayılı yasanın açıkça koruma alanı dışında
sayılacak ve imar planları içerisine alınabilecek, %10 sınırlamasına tabi
olmaksızın tamamı yapılaşmaya açılabilecektir. Bu alanlar üzerindeki zeytin
ağaçları zaruri sebepler ve fenni
gerekçeye dayalı izinler olmaksızın kesilebilecek/sökülebilecektir.
Zeytinlik alanlar içinde ve zeytinlik alanlara en az 3 km mesafede, mevcut zeytinliklerin
kesilmesi/sökülmesine ya da olumsuz çevresel etki sebebi ile yok olmasına sebep
olabilecek tesislere, yoruma açık “alternatif alan bulunmaması” ve “kamu yararı”
gibi bir kavramla izin verilebilecektir. 25 dönümden büyük ya da küçük yılların
emeği ile oluşturulmuş zeytinlikler, bir başka alanda yenilerinin (!)
oluşturulması koşulu ile yok edilebilecektir. Üstelik yasal dayanağı olmayan
idari bir düzenleme ile…
Gelelim 3573 sayılı yasa ile düzenlenmiş zeytincilik
alanlarına, 2005 yılında yürürlüğe giren 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu ile getirilen istisnalara. Bu yasanın 8. maddesinde tarım
arazilerinin parsel büyüklüklerine ilişkin bazı yasal sınırlamalar düzenlenmiş,
hemen akabinde “Bakanlığın uygun görüşü
ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler” için bu sınırlamalardan daha
küçük parsellerin oluşturulabileceği hükme bağlanmıştır.
Sonuç olarak; 25 dönümün altındaki zeytinlik alanlar 3573
sayılı yasanın koruması dışında bırakılmakla birlikte 25 dönümün üzerinde
bulunan zeytinlik alanlar da kamu yatırımları için bölünebilecek,
küçültülebilecektir.
Tüm bu hukuki tespitlerden sonra bir sonuca varacak olursak;
Avrupa Birliğine uyum süreci dahilinde son 10 yıl içerisinde, tarım
arazilerinin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak kullanım
planlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve
çevresel boyutların katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi ve korumayı
sağlayacak yöntemlerin oluşturulması amacı ile yapılmış bir çok yasal düzenleme
ve değişikliğin, karar alma yetkisini “soyut kamu yararı kavramı” altında tamamen
merkezi yönetime bırakan istisnai düzenlemeler ile
koruma amacından ve katılımcı demokrasi ilkelerinden çoktan uzaklaştığı,
tartışma kabul etmeyecek bir olgu.
Ayrıca T.B.M.M gündeminde olan, insan, yatırım ve kalkınma
odaklı Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısını tüm bu yasal
düzenlemeler ile birlikte değerlendirdiğimizde, yaşamımızı borçlu olduğumuz
doğanın nasıl büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu daha net açıklayabiliriz.
Aslında, parçası olduğumuz doğayı insandan ayrı bir çevre
gören, mevcut ekosisteme zarar verirken bir yandan yeni alanlar oluşturmayı
korumacılık sayan yasa anlayışlarıyla ancak insanlığa zarar vereceğimiz
gerçeğin ta kendisi. Çünkü; doğanın kendini yenileyebilmesi için insana
ihtiyacı yok….
ZEYNEP YILMAZER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder