4 Kasım 2011 Cuma

Yavaş Kentler ve Yaşanabilir Bir Dünya Umudu

Cittaslow (Yavaş Kent) hareketi dünyada ve ülkemizde “yavaşça” yayılırken Yavaş Kent Akyaka’da bu çalışmaların pratiği içinde yer almış bir vatandaş olarak deneyimlerimden yola çıkarak sürdürülebilirlik kavramı üzerinde düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Citta/slow, İtalyanca citta (kent) ve İngilizce slow (yavaş) kelimelerinin birleşiminden oluşan melez bir kelime. İtalya’da 1989’da başlayan, yerel yeme içme kültürlerini tehdit eden fastfood kültürüne karşı çıkmak ve yerel, geleneksel lezzetleri korumayı amaçlayan Slowfood hareketinin devamında ortaya çıkmıştır.

Kentlerde kurduğumuz hızlı tüketim odaklı yaşam biçimleri ile anlamsız bir koşuşturmacaya dönüşen yaşamlarımız gittikçe standartlaşıyor, aynılaşıyor, nihayet yaşamdan keyif almayan, sürekli gereksiniminden “daha fazlasını” isteyen, tatminsiz bireyler haline geliyoruz.  Bunca “hırsı” umutsuzca doyurmaya çalışan zavallı kentlerimiz doğal kaynaklarını hızla tüketiyor, yozlaşıyor ve kimliğini yitiriyor, yaşam kalitesi hızla düşüyor. “Yavaş” hareketi özünde, bu hızlı tüketim anlayışı ile yaşamın her alanında doğanın ve yerel kültürlerin metalaştırılmasına,  geri dönüşü olmayan biçimde yok edilmesine itiraz ediyor.

İtalya’da 32 tane küçük kasabanın yerel yönetimleri 1999’da biraraya gelerek bir manifesto hazırlamışlar ve oluşturdukları ortak ilkeler doğrultusunda kasabalarının sahip olduğu doğal ve kültürel değerleri koruyarak sürdürülebilir kent yaşamları oluşturmak için çalışma kararı almışlar. Merkezi Orvieto’da bulunan ve uluslararası hale gelen Cittaslow örgütünün en önemli özelliği hareketin bir küçük kentler hareketi olması. Örgüte nüfusu 50.000’de az olan küçük kentler üye olabilmektedir.

Bugün dünyada 150 civarında üyesi olan harekete Türkiye’den katılan ilk küçük kent Seferihisar olmuştur (2009). 2011 yılında 4 küçük kentin daha katılımı ile (Akyaka, Yenipazar, Gökçeada, Taraklı) bu sayı 5’e çıkmıştır. Böylece artık Türkiye’de Ulusal Yavaş Kentler Ağı oluşturulmuş oldu. Seferihisar bu ağın merkezidir.

Yaşam kalitesinin önemi

Cittaslow kendisini “yaşam kalitesinin önemli olduğu kentler ağı” olarak tanımlamaktadır. Yaşam kalitesi, bir kentte yaşayan bireylerin eylemlerinin “ortak ürünüdür” ve yaşam standardından farklıdır. Bireylerin satın alma gücünü ifade eden yaşam standardının yüksekliği, o bireylerin yaşadıkları kentte yüksek yaşam kalitesine sahip oldukları anlamına gelmez. Örneğin yaşamdan haz alabilmek için temiz hava solumak bir gösterge ise, bu ancak o kentte yaşayan bireylerin birlikte oluşturabilecekleri bir değerdir. Yani yaşam standardı bireysel, yaşam kalitesi kollektif olarak oluşturulur.

Yavaş Kent hareketi de dahil olmak üzere dünyada sürdürülebilir kent yaşamı oluşturmak için çıkış arayanlar, yaşam kalitesini oluşturan altı tane temel alan belirlemişlerdir. Yaşam kalitesini yükseltmek için bu alanların herbirinin değerini yükseltmek için çalışırken, hiçbirinin diğeri için feda edilmemesi gerekiyor. Yani bu alanların arasındaki hassas denge çok iyi korunmalıdır. Yaşam kalitesini oluşturan altı bileşen kısaca şöyle tarif edilebilir:

Doğal zenginlik: Tüketim odaklı yaşam biçimlerinin doğrudan nesnesi durumunda olan doğal zenginliklerin korunması kaliteli bir yaşam için önemlidir. Temiz hava, su, gıda,enerji,  araç trafiğine terkedilmemiş gürültüsüz ve rahat yürünen caddeler, tüm bunlar doğal zenginliğin göstergeleridir. Özellikle doğanın korunabilmiş olduğu bölgeler için en büyük tehdit turizm baskısıdır. Artan turizm faaliyetleri ile birlikte gelen toprak rantı iyi yönetilemediğinde,  o bölge betonlaşmaya teslim olmakta, doğa kendini yenileyebilme gücünü yitirmekte ve artık yaşam sürdürülebilir olmaktan çıkmaktadır. Kitle turizmine, hızlı ve plansız gelişmeye teslim olan bu kentler bir süre sonra kimliklerini yitirmekte, yaşam kalitesi bir daha iyileştirilmesinin çok zor olduğu yaralar almaktadır.

Fiziksel zenginlik: Bir kentin sahip olduğu tüm altyapı ve üstyapı değerlerini ifade eder. Temiz içme suyu şebekesi, kanalizasyon, sağlık merkezi, eğitim imkanları, çocuklar için oyun parkları, bahçeler, bisiklet yolları, vs. bir kentin fiziksel değerlerini oluştururlar. Yaşam kalitesinin önemli bir bileşeni olarak  kentin sunduğu sağlık ve eğitim imkanlarını arttırmaya çalışmak gerekir.

Ekonomik zenginlik: Kent sakinlerinin ekenomik faaliyetlerinin sonuçları ile ilgilidir. Yavaş kent hareketi mutlu azınlıklar üretme projesi değildir. O kentte yaşayan her bireyin yaşam standardının yükseltilmesi önemlidir. Bu anlamda yeni iş imkanları yaratmak, faaliyetlerden kazanılan paranın yine o kent içinde harcanması, biriken sermayenin  kent için yatırıma dönüştürülmesi kentin ekonomik zenginliğine katkı sağlıyacaktır. Ekonomik zenginliği arttırırken yerel üretimin desteklenmesi, faaliyetlerin sürdürülebilir olması ve olabildiğince kendine yeten bir kent olmak hedeflenmelidir.

Sosyal zenginlik Kent sakinlerinin birbirleri ile olan ilişkileri ile oluşur. Tüketim odaklı kent yaşamı bireyleri birbirlerinden izole etmekte ve gittikçe yalnızlığa itmektedir. Kaliteli bir kent yaşamı için insan ilişkilerinde sıcaklık, dayanışma duygusu ve sevgi  önemlidir. İnsanların birbirlerini farklılıkları yüzünden dışlamadığı, ötekileştirmediği, aksine farklılıkları zenginlik olarak kucakladığı bir birlik duygusunun hakim kılınması gereklidir. Diğer yandan yerel demokrasinin geliştirilmesi,  buyurgan değil, tüm bireylerin katılabildiği bir karar alma  mekanizmasının kurulması (yönetişim), yönetim etiğinin oluşturulması (şeffalık, hesap verilebilirlik, katılımcılık)  sosyal değer olarak önemlidir ve “medeniyet”  ölçüsüdür. Sosyal zenginliğin arması medeniyet düzeyinin de yükselmesi anlamına gelir.

İnsan zenginliği: Kentte yaşayan bireylerin bilgi, beceri ve yetkinlik düzeyi, kentin yaşam kalitesinin bir başka göstergesidir. İnsan kaynağının zenginleştirilmesi hem bireylerin  hem  de kurumların kapasitelerini geliştirmeleri ile mümkündür.

Kültürel zenginlik: Geleneklerin yaşatılması, tarihsel mirasın korunması yaşam kalitesinin bir diğer göstergesidir. Tarihine ve geleneksel kültürlerine yabancılaşmış bir kent yaşamının kaliteli olduğu söylenemez.  Tarihin ve geleneksel değerlerin korunması ve yaşatılması amaçlanmalıdır.


Yavaş Kent ne değildir ?

Cittaslow örgütü yukarıda tanımlanan alanları içeren, yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik 59 somut kriter oluşturmuştur. Birliğe üye olan kent yönetimleri bu kriterleri yerine getirmek üzere taahhütte bulunurlar. Birliğe üye olmakla bir kentin yönetimi, o kentteki yaşam kalitesini arttırmak üzere çalışmayı öngörür ve kriterleri sağlamak üzere eylem planları geliştirir. Üyelik sertifikası bir ödül değil bir taahhüttür.

Yavaş Kent bir turizm projesi değildir. Ne yazık ki Cittaslow’un, marka değerini kullanarak gelen turist sayısını arttırmak üzere araçsallaştırma eğilimi de yaygındır. Elbetteki turizm ekonomik zenginliği arttırmak için önemli bir bileşendir ve Cittaslow da prestijli bir markadır. Ancak, tüm diğer bileşenleri yok sayarak, özellikle doğal dengeyi ve biyolojik çeşitiliği yok ederek yapılacak plansız programsız turizm faaliyetleri Cittaslow felsefesi ile çelişir. Bu nedenle doğayı koruyarak sürdürülebilir, alternatif turizm faaliyetleri geliştirmeyi öngören “Yavaş Turizm” kavramı geliştirilmiştir.

Yavaş Kent “sessiz kent” değildir. Yavaş Kent’le ilgili yanlış algılamalardan bir tanesi de eğlencenin dışlandığı şeklindedir. Elbette gürültü kirliliğinin azaltılması bir yavaş kent kriteridir ama bu kentin sesini kesmek anlamına gelmiyor. Aksine, yavaş kentin sosyal zenginliği arttırmak gibi bir derdi var. Kent yaşamının  eğlenceli kılınmasına, eğlence kültürünün çeşitlenerek zenginleşmesine önem verir. Gelenekselleşen ulusal ve uluslararası festivaller vasıtası ile farklı kültürlerden insanların karşılaşmasını, birbirlerini zenginleştirmesini öngörür. Başka türlü eğlenmek, bağırıp çağırmadan, birbirini rahatsız etmeden eğlenmek te mümkündür.

“Yavaş Kent” mi “Sakin Kent” mi?

Türkiye’de Cittaslow hareketi başladığında en çok kafa yorulan konulardan birisi kavramın Türkçeye nasıl aktarılacağı konusunda olmuştur. Logosu salyangoz olan bir “yavaş” hareketinin Türk insanının bünyesine uymayacağı düşüncesi ile kavramın tam karşılığı olan Yavaş Kent yerine Sakin Kent olarak “türkçeleştirilmesi” genel kabul görmüştür.

Bu iyi niyetli çarpıtmanın Yavaş Kent hareketinin felsefesine uygun olmadığı düşüncesindeyim ve kişisel olarak yavaş kent demeyi tercih ediyorum. “Yavaş”ın bizim kültürümüzde olumsuz algılandığı iddiası, haklı bile olsa, aslında Yavaş hareketinin tam da karşı çıktığı, sürdürülebilir olmayan, “hızlı” yaşam tarzına uygun davranmak anlamına gelir. “Yavaş”, bizi doyumsuz bir  hırsla hızla tükettiğimiz doğal ve insani değerlerle yüzleşmeye, bunun yerine sürdürülebilir yaşam biçimleri oluşturmaya davet ederken, bu çarpıtma yüzleşmeden mahcup bir kaçış anlamına geliyor. Elbetteki  “yavaş” “sakinliği” de içerir ama daha fazlasıdır ve “sürdürülebilirliği ifade etmektedir.

Yavaş Kent hareketinin felsefesini içselleştirdiyseniz, yapmanız gereken kavramı bünyeye uygun hale getirmeye çalışmak değil, bünyenizi değiştirmektir. Çünkü hastalanmış yaşamlarımızı tedavi etmek için kendimizi değiştirmemiz şart ve Cittaslow açıkça bizi bünyemizi değiştirmeye ve yavaşlamaya davet ediyor. Dürüst olmamız ve yaşam kalitesini arttırmak için bunun gerekli olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Ne yazık ki bizim kültürümüz kavramları çarpıtarak içini boşaltmaya, rant aracına dönüştürerek kirletmeye çok yatkındır. Örneğin Akyaka’da Akyaka Kent Konseyi’nin öncülüğünde halkın talebi olarak ortaya konan ve belediye yönetiminin isteksizce desteklediği Cittaslow üyelik süreci,  üyeliğe kabul edildikten sonra belediye yönetimi tarafından yalnızca turizm tanıtma çalışmalarının konusu haline geldi. Yerel yönetim yaşam kalitesinin arttırılması konusunda hiçbir olumlu girişimde bulunmadığı gibi, karar alma mekanizmalarından halkı dışlayarak yönetimini dayatmacı yöntemlerle sürdürmeye devam ediyor.

Yavaş Kentler ve Katılımcı Yerel Yönetim

Sürdürülebilir kent olma hedefi olan yerel yönetimlerin, hareketin özüne sadık kalarak felsefesini anlamaya ve anlatmaya daha fazla zaman ayırmaları gerekiyor. Burada başlangıç noktası, yavaş kent sürecinin katılımcılığı gerektiren bir demokrasi hareketi olduğunun bilincinde olarak eylem planları oluşturulurken halkın karar alma mekanizmasına katılımının sağlanması ve bunun kurumsallaştırılması olmalıdır. Yani yerel yöneticilerin iktidarlarını halkla paylaşmaya hazır olmaları gerekiyor.

Bu ülkenin vatandaşları olarak en iyi bildiğimiz  şeylerden birisi, kapalı, hesap vermeyen, dayatmacı yönetim anlayışları ile birilerinin yaşam standartları yükselirken, kentlerimizin yaşam kalitesinin kötüye gittiğidir.  Türkiye’deki yavaş kentler bir değişimin öncüsü olabilirler ve demokratik yerel yönetim anlayışına güzel örnekler sunabilirler.  Cittaslow üyeliği yavaş kentlerimize böyle bir sorumluluk yüklüyor. Elbette vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri de yerel yönetimleri karar mekanizmalarına katılım konusunda daha fazla zorlamalılar. Bu arada belediye yönetimlerinin  katılımcılık adına düzenledikleri ve yalnızca “halkı bilgilendirdikleri” halk toplantılarına rağbet etmemek gerekiyor. Çünkü bu toplantılarda genellikle belediye yönetimlerinin halkın haberi olmadan önceden aldığı kararlar ilan edilir. Katılımcılıkla kastedilen, politikalar oluşturulurken halkın katılımının sağlanmasıdır. Kararlar alınmadan önce bilginin kent halkı ile paylaşılması, gündemin birlikte oluşturulması ve kararların bir yuvarlak masa etrafında eşit paydaşlar olarak yerel yönetimin ve halkın temsilcilerinin birlikte alması hedeflenmelidir.

Demokratik yerel yönetim konusu yalnızca yavaş kentlerin değil ülkemizdeki tüm kentlerin sorunu elbette.  Yasalar seçimle işbaşına gelen yöneticileri adeta padişah yetkileri ile donatırken karar alma süreçlerine halkın katılımı ancak seçilmişlerin insafına kalmaktadır. Belediyeler kanunu ve kent konseyi yönetmeliklerinde gerekli değişiklikler yapılarak halkın karar alma süreçlerine katılımının önü açılmalı, yerel yönetimlerin şeffaflığı ve hesap verilebilirliğinin sağlanması için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 

Yazımı bitirirken kentlerinin yaşam kalitesini arttırmak için iyi niyetle çalıştığını bildiğim ülkemizin yavaş kent yöneticilerine selam gönderiyor ve onlara başarılar diliyorum. Umarım tüm yavaş kentlerimiz bu dönüşümü  gerçekleştirebilir ve ülkemizin daha yaşanılır bir ülke olmasına birlikte çalışarak öncü olurlar. Bu çalışmaların “uluslararası” bir hareketin parçası olduğunu da unutmamalıyız. Dünyanın daha yaşanılır bir yer olması için de dünyadaki yavaş kent sayısının artmasına ihtiyaç var.  Dünyanın değişik yerlerinde küçük kasabalarda gösterilen sürdürülebilirlik çabaları daha yaşanabilir bir dünya oluşturma potansiyeli taşıyor. Yavaş hareketi ”farklı bir dünya” için umut veriyor.

Serdar Denktaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder