Sayfalar

23 Ağustos 2013 Cuma

Zeytinliklerimize Neler Oluyor?

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk ve en önemli çevreci yasalarından, 1939 yılında kabul edilen ve halk arasında Zeytin Koruma Yasası olarak bilinen,  3573 sayılı “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun”,  yasal mevzuatımızın tozlu raflarında yerini almak üzere mi?   Ve bu yasa halk arasında niçin zeytinciliğin geliştirilmesi gibi ekonomik bir kavramla değil de,  Zeytin Koruma Yasası olarak bilinmekte?


Antik Yunan’da tek dalını dahi kesmenin ölümle cezalandırıldığı yaşam ağacı zeytin, ekonomik gelir getiren zirai bir bitki olması yanında, fundalık-makilik sistemin ayrılmaz bir parçası. İşte  ülkemizde çalı, çırpı olarak düşünülen bu ekosistemi koruma altına alan ve aynı zamanda zirai  değeri de olan bitkileri ekonomiye kazandırmayı hedefleyen bu yasa çok çok önemli.

Maalesef yeni imar alanlarının oluşturulması, kontrolsüz ve plansız yapılaşma, maden-petrol-doğalgaz arama gibi sebeplerle hızla yok edilen fundalık-makilik alanlar ile tesis veya ıslah edilmiş zeytinliklerin ne derece önemli olduğunu anlamak için,  Zeytin Koruma Yasasının amacını ve bu korumayı sağlamak için getirdiği emredici düzenlemeleri iyi bilmek ve iyi anlamak gerekiyor.

3573 sayılı yasa, bilimum aşılı zeytinliklerin tesisi ile yabani zeytinliklerin açma ve aşılama işlemlerini devlet kontrolü altına alıyor. Zeytin yetiştirmeye elverişli fundalık ve makiliklerin tespiti ve tespit edilen bu arazilerin zeytin yetiştirmek isteyen gerçek ve tüzel kişilere tahsisi koşullarını belirliyor. En önemlisi de tesis edilen bu zeytinlik alanların korunmasına ilişkin emredici hükümler içeriyor.

Şunu da belirtmek gerekir ki;  3573 sayılı yasa, sadece yabani zeytinliklerin tespitini değil, Antep fıstığı, harnup, sakız ağacı, buttum ve menengiç ağaçlarının da aşılanarak tarımsal üretime dahil edilmesini, geniş yorumlandığında fundalık ve makilik alanların da tespiti ile korunmasını amaçlayan bir yasadır. 1939 yılından itibaren ülke olarak hem fundalık, makilik alanların korunması, hem de bu bitkilerin ekonomik gelir sağlayan zirai bitki haline dönüştürülmesinde ne kadar yol aldık?  Nereye gidiyoruz ? Bu soruları sormanın vakti geldi de geçti bile…

Maalesef, 3573 sayılı yasa gereğince tespiti yapılmamış bir çok fundalık ve makilik alan hiçbir bilimsel değerlendirmeye tabi tutulmadan, çalı-çırpı gibi görülerek, başlı başına bir ekosistem olduğu düşünülmeksizin yapılaşmaya açılıp,  yok edildi.

3573 sayılı yasanın getirdiği korumacı düzenlemelere bakacak olursak, karşımıza çıkan en önemli düzenlemenin 20. madde olduğunu söyleyebiliriz.

Bu madde ile zeytinlik alanlar içinde ve zeytinlik alanlara en az 3 km mesafede, zeytinlerin gelişmesine engel olacak kimyevi atık bırakan, toz, duman çıkaracak tesis yapılamayacağı, zeytinlik olarak tesis edilmiş arazilerin daraltılamayacağı, her türlü zeytin ağacının kesilmesi ve sökülmesinin bilimsel gerekçeye dayalı izinlere tabi olduğu, kesin zaruriyet bulunmayan hallerde zeytin ağaçlarının kesilemeyeceği ve sökülemeyeceği, hükme bağlanmıştır. En önemlisi de “belediye sınırları içerisinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde alt yapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşma, zeytinlik alanın %10’unu geçemez” düzenlemesi ile zeytinlik alanların yapılaşmaya açılmasının önüne geçilmiştir.

3573 sayılı yasa 1995 yılında bir değişiklik görmüş, bu değişiklikle zeytinlik alanların korunmasına ilk darbeyi vuran “Bu kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir” hükmü eklenmiştir. Yani bu tarihe kadar zeytin koruma yasasını ihlal eden, fundalık ve makilik alanları imara ve yapılaşmaya açan hukuka aykırı bütün imar planlarına geçerlilik sağlanmıştır.

Ve maalesef en son 3573 sayılı yasanın uygulama esaslarını belirlemek üzere yapılan 1996 tarihli yönetmelikte, 2012 yılında yapılan değişiklikler ve 2005 tarihli Toprak Koruma ve Kullanım Kanununda getirilen istisnalar ile birlikte Türkiye’de zeytinlik alanların bir çoğu koruma dışında ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmıştır.

1996 yılında çıkarılan yönetmelikte yapılan ilk değişiklik; yönetmeliğe “zeytinlik saha”  tanımı eklenmiştir.  “Zeytinlik Saha”  Devlet tarafından tespit edilen zeytincilik alanları ile gerçek ve tüzel şahıslar tarafından tesis edilmiş ve tapuya zeytinlik olarak kayıt ettirilmiş zeytinlikleri de  kapsam içine alır şekilde  en az 25 dönümlük alan olarak tanımlanmıştır.  

Zeytin Koruma Yasası, bilimum aşılı zeytinlikler ile ıslah edilmiş yabani zeytinlikleri kapsar. 3573 sayılı yasanın 1. maddesi  “alelümum zeytinlikler” ifadesi ile bu iradeyi  açıkça ortaya koymaktayken, yönetmelikte yapılan bu tanımlamanın yasanın lafzına, özüne ve  amacına aykırı olduğu  anlaşılmaktadır. 

3573 sayılı yasadaki, zeytinciliğe elverişli fundalık ve makilik alanlardan  devlet tarafından tespit edilecek zeytinlik alanların en az 25 dönümlük parseller halinde düzenleneceği hükmünün, zeytinlik sahanın, gerçek ve tüzel şahıslar tarafından tesis edilmiş ve tapuya zeytinlik olarak kayıt ettirilmiş zeytinlikleri de kapsam içine alır şekilde  “en az 25 dönümlük alan” olarak tanımlanmasına izin vermeyeceği gayet açık ve nettir. Yasanın lafzında ve özünde olmayan bu tanım, kamuya ve gerçek veya tüzel kişilere ait 25 dönümün altındaki zeytinliklerin, “zeytinlik saha” sayılmayacağı sonucunu doğurmakta ve 25 dönümün altındaki zeytinlikleri doğrudan doğruya 3573 sayılı yasanın koruması dışında  bırakmaktadır.

Yönetmelikte 2012 yılında yapılan ve zeytinlik alanları koruma dışında bırakan bir diğer değişiklikte, zeytinlik alanlar içinde ve zeytinlik alanlara en az 3 km mesafede, zeytinlerin gelişmesine engel olacak kimyevi atık bırakan, toz, duman çıkaracak tesis yapılamayacağı kuralına getirilen istisnalar. Bu istisnalar;

Alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporuna uygun olması, bitkilerin gelişimine zarar vermeyeceği Bakanlık araştırma enstitüleri veya üniversiteler tarafından belirlenmesi halinde, izin verilen başka bir alanda  eşdeğer büyüklükte zeytin bahçesi tesis etmek koşuluyla jeotermal kaynaklı sera yatırımları, bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri, ilgili bakanlıkça kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri, petrol, doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar için faaliyette bulunacak kişi ve kurumlara ilişkindir.

Yönetmelikler dayanağı oldukları yasaların yürütme esaslarını belirleyen idari düzenlemelerdir. Dayanağı olan yasalara uygun olmak zorundadır. Yasa ile belirlenmemiş tanımların ve istisnaların idari bir tasarruf olan yönetmelikle getirilmesi usule ve hukuki ilkelere aykırıdır. Bu durum yasaya aykırı yönetmelik esaslarına dayalı olarak alınmış her türlü kararın batıl ve geçersiz olması sonucunu doğuracaktır. Bu yönetmeliğin iptali için açılmış bir dava var mı henüz tespit edebilmiş değilim ancak  derhal iptali gerekmekte.

Peki yönetmelikte yapılan bu değişikliklerin ne gibi sonuçları olacaktır? Öncelikle, 25 dönümün altındaki zeytinlik alanlar zeytin sahası kabul edilmediği için 3573 sayılı yasanın açıkça koruma alanı dışında sayılacak ve imar planları içerisine alınabilecek, %10 sınırlamasına tabi olmaksızın tamamı yapılaşmaya açılabilecektir. Bu alanlar üzerindeki zeytin ağaçları zaruri sebepler ve  fenni gerekçeye dayalı izinler olmaksızın kesilebilecek/sökülebilecektir.
ÖÇK Bölgesi Akyaka'da imara açılmak istenen zeytinlik

Zeytinlik alanlar içinde ve zeytinlik alanlara en az 3 km mesafede, mevcut zeytinliklerin kesilmesi/sökülmesine ya da olumsuz çevresel etki sebebi ile yok olmasına sebep olabilecek tesislere, yoruma açık “alternatif alan bulunmaması” ve “kamu yararı” gibi bir kavramla izin verilebilecektir. 25 dönümden büyük ya da küçük yılların emeği ile oluşturulmuş zeytinlikler, bir başka alanda yenilerinin (!) oluşturulması koşulu ile yok edilebilecektir. Üstelik yasal dayanağı olmayan idari bir düzenleme ile…

Gelelim 3573 sayılı yasa ile düzenlenmiş zeytincilik alanlarına, 2005 yılında yürürlüğe giren 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile getirilen istisnalara. Bu yasanın 8. maddesinde tarım arazilerinin parsel büyüklüklerine ilişkin bazı yasal sınırlamalar düzenlenmiş,  hemen akabinde “Bakanlığın uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler” için bu sınırlamalardan daha küçük parsellerin oluşturulabileceği hükme bağlanmıştır.

Sonuç olarak; 25 dönümün altındaki zeytinlik alanlar 3573 sayılı yasanın koruması dışında bırakılmakla birlikte 25 dönümün üzerinde bulunan zeytinlik alanlar da kamu yatırımları için bölünebilecek, küçültülebilecektir.

Tüm bu hukuki tespitlerden sonra bir sonuca varacak olursak; Avrupa Birliğine uyum süreci dahilinde son 10 yıl içerisinde, tarım arazilerinin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak kullanım planlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutların katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi ve korumayı sağlayacak yöntemlerin oluşturulması amacı ile yapılmış bir çok yasal düzenleme ve değişikliğin, karar alma yetkisini “soyut kamu yararı kavramı” altında tamamen merkezi yönetime bırakan istisnai düzenlemeler  ile  koruma amacından ve katılımcı demokrasi ilkelerinden çoktan uzaklaştığı,  tartışma kabul etmeyecek bir olgu.

Ayrıca T.B.M.M gündeminde olan, insan, yatırım ve kalkınma odaklı Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısını tüm bu yasal düzenlemeler ile birlikte değerlendirdiğimizde, yaşamımızı borçlu olduğumuz doğanın nasıl büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu  daha net açıklayabiliriz.

Aslında, parçası olduğumuz doğayı insandan ayrı bir çevre gören, mevcut ekosisteme zarar verirken bir yandan yeni alanlar oluşturmayı korumacılık sayan yasa anlayışlarıyla ancak insanlığa zarar vereceğimiz gerçeğin ta kendisi. Çünkü; doğanın kendini yenileyebilmesi için insana ihtiyacı yok….

ZEYNEP YILMAZER

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Bir Zeytinliğin Arsaya Dönüşme Hikayesi

Özel Çevre Koruma Bölgesi Akyaka’da, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın özelleştirme kararı alarak yapılaşmaya açtığı, 3841 parsel sayılı zeytinliğin hikayesini artık hepimiz biliyoruz. Bu karar gereğince, yaklaşık 20.000 m2 büyüklüğünde içinde yüzlerce en az 40 yaşlarında zeytinlik bulunan hazine arazisi için bir imar planı hazırlanmıştı. Yaptığımız incelemelerde, 3841 parsel sayılı hazine arazisinin, 1994 yılında yapılan Akyaka konut imar alanı içerisinde olduğunu, ÖİB’nın da 3194 sayılı İmar Kanunu’nun Ek/3. maddesinden aldığı yetki ile böyle bir imar planı hazırladığını tespit etmiş idik.

ÖİB, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9. maddesinde açıkça ÖÇK Bölgelerinde 3194 sayılı İmar Kanunu’nun  9.maddesi/ (dolayısı ile Ek/3. maddesi) uygulanmaz hükmüne ve tüm itirazlara rağmen uygulamaya başlamıştı.  Oysa, ÖİB’nın Özel Çevre Koruma Bölgesi Akyaka’da ne özelleştirme kararı alma yetkisi, ne de buna dayanarak imar planı hazırlama yetkisi var.

ÖİB tarafından yapılan plan, Akyaka’nın mevcut imar planına göre yapılaşma oranlarını arttırıyor, yeşil alan ve yolları azaltıyor ve arazinin eğimi dikkate alındığında kot düzenlemesi sebebi ile çok katlı yapılaşmayı mümkün kılıyor.

CHP’li Akyaka Belediyesi Başkanlığı 27.06.2013 tarihinde açtığı davada sadece imar planının iptali için talepte bulundu. Açıklamalarında da bu hazine arazisinin özelleştirilmesine karşı olmadığını, sadece ÖİB tarafından yapılan imar düzenlemesinin Akyaka’nın mevcut imar planı ile uyumlu olmasını istediğini belirtti. Gerek AKP Muğla Milletvekilleri gerekse ÖİB yaptıkları basın açıklamalarında, Akyaka’da yerel mimari dokusuyu bozan çok katlı yapılaşmaya gitmeyeceklerinin sözünü verdiler. CHP milletvekilleri ise hala sessizliklerini koruyorlar.

Ancak asıl görmemiz gereken nokta;  üzerinde zeytin ağaçları bulunan üstelik Özel Çevre Koruma Bölgesi kapsamında  bir kamu arazisi nasıl olmuştu da, konut imar alanı içerisinde düzenlenmiş ve arsa niteliği almıştı?

Bu amaçla özelleştirilmek istenen hazine arazisinin evveliyatını öğrenmek için, tapu kütükleri üzerinde bir araştırma yaptığımızda, mevcut yasalara ve bu yasalara gerekçe teşkil eden hukuki ilkelere tamamen aykırı bir dizi uygulamanın karşımıza çıktığını görüyoruz.

Akyaka Bölgesinde tapulama çalışmaları 1954 vd. yıllarda yapılmış, buna göre malik sıfatı ile zilyetlik hükümleri oluşmamış tarım arazileri de bu çalışmalar kapsamında Maliye Hazinesi adına tespit edilmiş. Özelleştirmek istenilen (en son hali ile) 3841 numaralı parsel sayılı taşınmaz da, 1959 yılında mahkeme kararı ile yani hükmen tarla olarak hazine adına tespit edilmiş bir kamu arazisi ile 1975 yılında zeytinlik olarak hazine adına tespit edilmiş bir başka kamu arazisinin,  1983 yılında zeytinlik vasfı ile tevhid edilmesi yoluyla oluşmuş.

Akyaka’nın mevcut imar planları, 1994 yılında Akyaka Belediye Başkanlığı’nca hazırlanarak, ÖÇKKB tarafından onaylanmıştır. Özelleştirilmek istenen zeytinliğin tapu kaydından, sınırında bulunan Akyaka Jandarma Karakolu sebebi ile kurulmuş  “Askeri yasak ve güvenlik bölgesi sınırları içerisindedir” şerhinin 1995 yılında terkin edildiğini, 2003 yılında da zeytinlik vasfından çıkarılarak arsa haline dönüştürüldüğünü ve bir ifraz daha geçirdiğini anlıyoruz. (1994 tarihli Akyaka İmar Planı 2003-2004 yıllarında revizyon geçirmiştir)

Nihayet bu taşınmazlar, 2007 yılında yine arsa niteliği ile tevhid edilerek 3841 parsel halini alıyor ve 2012 yılında başlayan bir hazırlık sürecinden sonra 2013 yılı Ocak ayında özelleştirme kapsamına giriyor.  Hali hazırda planın iptali için açılan davaya ve kamuoyunda oluşan tüm tepkilere rağmen ÖİB, taşınmazın ihale hazırlıklarına ve bu amaçla gerekli süreci işletmeye devam ediyor. 3841 parsel sayılı tapu kaydına göre arsa, üzerinde yaşamaya devam eden zeytin ağaçları sebebi ile zeytinlik vasfındaki bu hazine arazisi, 02.08.2013 tarihinde 3943-3944 ve 3945 olmak üzere üç ayrı parsele bölünmek sureti ile ifraz edildi bile…

Türkiye’nin en önemli ve ilk çevreci yasalarından sayılan ve yabani zeytinlik alanlar ile aşılı zeytin ağaçlarını koruma altına alan, 1939 kabul tarihli halk arasında Zeytin Koruma Yasası olarak bilinen 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun’un 20. maddesi emredici ve açık bir şekilde “ Zeytincilik sahası daraltılamaz. Ancak belediye sınırları içerisinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde alt yapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşma, zeytinlik alanın %10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın fenni gerekçeye dayalı iznine bağlıdır. Bu iznin verilmesinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı araştırma enstitülerinin ve Ziraat Odasının uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler ve sökenlere ağaç başına ….. para cezası verilir”  hükmünü düzenlemektedir. (28.02.1995 tarih ve 4086 sayılı yasa ile 3573 sayılı yasanın 20. maddesine bu yasanın yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir hükmü eklenmiş, bundan ayrı tespit edilecek zeytincilik alanlarının 25 dekardan küçük olamayacağı kuralı getirilmiştir.)

Görüleceği üzere Akyaka’da,  özelleştirilmek istenen 3841 parsel sayılı  hazine arazisi ve başkaca hazine arazileri ile özel mülkiyete tabi zeytinliklerin tamamı, halk arasında Zeytin Koruma Yasası olarak bilinen 3573 sayılı yasanın 20. maddesinin emredici ve açık hükmüne aykırı bir şekilde Akyaka konut imar planı içerisine alınmıştır.

Bu hukuka aykırılık yanında fenni gerekçelere dayanan izinler alınmadan,  zeytinlik vasfındaki taşınmazların cinsleri arsaya çevrilmiş ve usulsüz bir şekilde 3573 sayılı yasanın koruması dışında bırakılmıştır.

Eğer ki; (bu işlemler kamuoyuna açık şekilde yapılmadığı için bilemiyoruz)  gerekli izinler alındı ise; bu izinlerin hukuken hiçbir geçerliliği ve kabul edilebilirliği yoktur. Hiçbir hukuk sisteminde zeytinliklerin imar planı içerisine alınarak yapılaşmaya açılması,  zaruri ve fenni bir gerekçe kabul edilemeyeceği gibi Zeytin Koruma Yasası yapılaşma oranını açıkça zeytinlik alanın %10’u ile sınırlamıştır.

Kaldı ki; hazineye ait bu taşınmazlara dikilmiş ve halen mevcut zeytin ağaçlarının bu arazileri işgal eden şahıslarca dikildiği, bu alanın zeytincilik sahası olmadığı gibi bir savunma gelecek olursa dahi, bu savunmanın da hukuken hiçbir geçerliliği ve dayanağı olmayacaktır. (Uygulamada görülen  idari bir  iddia ve savunmadır) .

Hazine tarafından haksız işgal sebebi ile açılmış müdahalenin önlenmesi ve zirai muhdesatların kaldırılması davalarında,  bugüne kadar uygulanarak içtihat haline gelmiş yerel mahkeme ve yargıtay kararlarında,  Zeytin Koruma Yasasının 20. maddesi gereğince inceleme ve değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmekte, kesin zaruriyet yoksa zeytin ağaçlarının ve arazinin zeytinlik vasfının korunmasına karar verilmektedir.  

Görüleceği üzere, her şekilde aynı hukuki ve vicdani sonuca ulaşıyoruz. Zeytinliklerin yasal sınırlamalara aykırı şekilde tamamının yapılaşmaya açılması, bu amaçla niteliklerinin arsaya dönüştürülmesi ve kesilmesi/sökülmesi usul ve yasaya aykırıdır, suçtur!

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı onaylı Akyaka Nazım İmar Planı, hukuken “KEENLEMYEKÜN” yani yok hükmündedir… Akyaka’da alınan her türlü yapılaşma kararı usulsüzdür, hukuka aykırıdır…

Tapu siciline yapılan her türlü tescilin sebebe bağlılığı ilkesi ve Medeni Kanunun 1024. Maddesi gereğince;  bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan her türlü tescil yolsuzdur. Yolsuz tescile dayalı ve yok hükmündeki hukuki işlemlere karşı açılacak davalar zamanaşımına, hak düşürücü süreye tabi değildir. Her zaman ve herkes tarafından açılabilir. Ancak demokratik hukuk sistemlerinde yargı yoluna başvurmak, idari çözüm bulma süreçlerinin tüketilmesinden sonra ihtilafın hala çözülememesi halinde başvurulması gereken bir yol olduğundan, sorumluluğu olan tüm kurum ve yetkililerin gerekli işlemleri re’sen yapması beklenmektedir.

O halde öncelikle;

ÖİB’nın derhal bu durumu inceleyerek, 3841 parsel sayılı arsa/zeytinlik üzerinde uyguladığı imar planını iptal ederek, özelleştirme kararından  geri dönmesi,

Maliye Bakanlığı’nın derhal durumu incelemeye aldırarak, Ula Mal Müdürlüğü’ne gereken talimatı vermek suretiyle 3841 parsel sayılı taşınmazın arsa olan vasfının yeniden zeytinlik olarak değiştirilmesi için gereken işlemleri yapması,

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün Akyaka İmar Planı içerisindeki zeytinlikleri tespit ederek, Akyaka İmar Planında gerekli revizyonları derhal yapması, kamuya ait zeytinlikler mutlaka yapılaşmaya açılacaksa 3573 sayılı yasanın 20.maddesi gereğince %10 sınırlamasına uyulmasını ve gerekli fenni raporların aldırılmasını sağlaması,

Akyaka Belediyesi Başkanlığı’nın ise katılımcı demokrasi ilkeleri gereğince 3841 parsel sayılı kamuya ait zeytinliği zirai bakımlarını sağlayarak, halkın istekleri doğrultusunda halkın ortak kullanımına açması gerekmektedir.

Tüm bu hususlara rağmen;

Özel Çevre Koruma Bölgesi Akyaka’da, yaklaşık 20 dekar büyüklüğünde bir kamu arazi olan 3841 parsel sayılı zeytinliğin özelleştirilerek yapılaşmaya açılması sürecine devam edilecek, yapılacak Çakırhan Mimarisine uyumlu konutlar için  yüzlerce zeytin ağacının kesilmesine göz yumulacaksa bu ısrarın gerekçesinin de kamuoyu ile paylaşılması gerektiği kanaatindeyim.
.
Hukuka aykırılıkların  öncelikle yönetsel kurumların işlemleri ile çözümlenmesi dileği ile….

 AV. ZEYNEP YILMAZER 

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Nail Çakırhan ve doğayı katletmek…

Rahatsız edici bir başlık olduğunu baştan kabul ediyorum.

Nail Çakırhan, geleneksel mimarinin en güzel örneklerini ortaya koymuş bir mimar, Akyaka’daki eserleri ve başlattığı tarz ile Akyaka’nın doğa vergisi güzelliğinin yanında özgün mimarisi ile de tanınmasında başrolü oynamış çok değerli bir aydındı.

Akyaka’nın Çakırhan’la başlayan yaklaşık çeyrek yüzyıllık mimari tarihine baktığımızda, Çakırhan’ın bizzat planladığı, yaptığı, çoğu tek katlı mütevazı evlerin hakim olduğu ilk yıllar gerçekten de Akyaka’nın gelişiminde doğaya, ortak yaşam alanlarına saygının hakim olduğunun altını kalınca çizebiliriz. Akyaka’yı Akyaka yapan, adına “Çakırhan Mimarisi” denilen de bu tarz olmuştur.

Sonra, Akyaka’nın kentleşme ivmesi hızlandı. Tarım alanları, narenciye ve zeytin bahçeleri, orman alanları imara açıldı, yapılaşma yoğunluğu, kat sayısı sürekli arttı. Günümüze geldiğimizde, yapı yüksekliğinde artık 5 katın standard olduğu (Akyaka İmar Plan hükümlerinde hala 2 kat yazadursun)  kentsel dokunun gittikçe sıklaşarak nefes almanın güçleştiğini görüyoruz. Akyaka’ya her yıl gelenler bu olumsuz gelişimi, mimari yozlaşmayı, kentsel alanların gittikçe daraldığını gözlemliyorlar ve gidişattan rahatsızlıklarını dile getiriyorlar. Arsa paylarının neredeyse tamamı kullanılıyor, ticari alan kullanım oranları arttırılıyor, evleri konumlandırırken komşunun manzarasını, rüzgarını, güneşini engellememeye özen göstermek gibi geleneksel, dolayısı ile Çakırhan Mimarisine özgü  çok temel etik kurallar unutulmuş, ya da göz yumulur hale gelmiş durumda. Ortak yaşam alanlarına adeta saldırıyoruz; ne meydanlar, ne parklar, ne doğa koruma, ne bisiklet, ne yaya yolu... Varsa yoksa ev yapıyoruz. Ama her yere. Hepsi de Nail Çakırhan evleri.

Tüm bu kentsel hareketler sulak alanlar, zeytinlik, narenciye bahçesi gibi tarımsal alanlar üzerinde ve artık adı var kendisi yok olan Özel Çevre Koruma Bölgesi Gökova içinde olmakta. Hadi Akyaka’nın bir de “Yavaş Kent” olduğunu da ekleyelim, utanarak.  Utanarak diyorum, çünkü “Yavaş Kent” felsefesi doğanın korunmasını önde tutar, insanın doğa ile ilişkisinde “sürdürülebilirlik” ilkesi ile hareket etmesini öngörür. Bu yüzden de logosu, salyangoz üzerinde hareket eden bir kenttir. Akyaka ise son hızla kötü kaderine yol alıyor.

Her boş bulduğumuz yere Nail Çakırhan evleri yaparak Akyaka’nın güzelliğine güzellik mi katıyoruz? Ormanlarımızın içine çöp, moloz dökerek yollar açıyoruz, çok ender bulunan biyo-çeşitliliği ile özellikle korumamız gereken Azmak’ta doğal yaşamı yok ederek yolları genişletiyoruz, üzerinde otoparklar, ticari alanlar oluşturuyoruz. Peki ne için? Ayrıcalıklı, para sahibi birkaç kişi daha fazla para kazansın diye...Tüm beldenin insanlarının, gelecek kuşakların kent ve doğa hakkı birkaç kişinin daha zengin olması için yok ediliyor.

Kentsel ve doğal bütünlüğü yok ederek her yere kondurduğumuz evler sırf Çakırhan çizgileri taşıyor diye Çakırhan Mimarisi olarak adlandırılabilir mi?  

Mimar değilim, bu soruya uzmanca cevap veremem. Ama Nail Çakırhan ile sağlığında tanışmış, sohbet etmiş şanslı bir fani olarak şunu söyleyebilirim: Akyaka’nın Çakırhan adını kullanarak içine girdiği bu saygısız kentleşme çizgisi Usta’nın kemiklerini sızlatıyor ! Her yıl adına etkinlikler düzenleyen mimarlarımız Çakırhan Mimarisi’ne güzellemeler göndere dursunlar, Akyaka hızla mimari kimliğini yitiriyor. Bunu söyleyebilmek için uzman olmak gerekmiyor; bu beldeyle, Nail Çakırhan’la gönül bağı kurmak yeterli. Doğal yaşam alanlarımızın hızla tahrip edildiği, kamusal alanların ranta feda edildiği, motorlu araçların insanlara önceliklendiği, yaşam kalitemizin gittikçe bozulduğu bir kentsel dönüşüm sürecinden geçiyoruz.

Belde sakinlerinin hiçbir şekilde yapım sürecine dahil edilmediği, uygulamalarını denetlemesine izin verilmediği bir İmar Planı mevzuatı ile yönetiliyoruz. Yerel yöneticilerimiz hep “kamu yararı”nı gözeterek planlar yapıyorlar, ama nedense kamuya sormuyorlar. En fazla “mış” gibi yapıyorlar, samimiyetsizler. Bizim için neyin iyi olduğunu onlar bizden iyi biliyorlar. Çünkü onlar “seçilmişler”. Zeytinliklerimizi, hazine arazilerini imara açıyorlar, güzelim ormanlarımızı birkaç kişiye “yol” götürmek için çöp ve molozla tahrip ediyorlar, Azmak’da doğal yaşamı tahrip ederek eğlence merkezine dönüştürüyorlar… Onlara göre doğa insana hizmet etmek için var, dolayısı ile “yüksek kamusal yarar” söz konusu. Gerçekte olan ise, doğanın birkaç sermaye sahibinin hizmetine sunulmasından başka bir şey değil. Gerisi laf-ı güzaf, göz boyamadan ibaret…

Geldiğimiz noktadan bakıldığında, Akyaka’nın ne Özel Çevre Koruma Bölgesi, ne Yavaş Kent olması, ne de yapılan evlerin Nail Çakırhan çizgileri taşıyor olması, hepsi anlamını yitiriyor. Tüm bu değerler, kavramlar içleri boşaltılarak, “mal”ı daha pahalı ve hızlı pazarlamak için birer "etiket"e dönüştürülüyorlar. Her telaffuz ettiğimizde diğer kavramlar gibi biraz daha anlamsızlaştırdığımız “gelecek kuşaklar” artık bahçesinden narenciye, zeytin yiyemeyecek, Azmağı, yalıçapkınını, leyleği sadece eskiden çekilmiş fotoğraflarda görecek. Ama her yerde Çakırhan evleri olacak…Gerçekten bunu mu isitiyoruz ? Nail Çakırhan’ın bunu istemediğini biliyorum.

Gelecek kuşaklara “Betonyaka” bırakmak istemiyorsak bu gidişi durdurmanın bir yolu var; beldemizin kimliğine, ortak yaşam alanlarına, geleceğine sahip çıkmak üzere ayağa kalkmak… Türkiye üç aydır ayakta, Akyakalılar aslında daha da önce ayaklanmıştı. Kenti, doğayı savunmak için insanlar mücadele ediyorlar artık, umut var.  Gezi Parkı Direnişi ile birlikte yerel demokrasiye bakışımızda, sorunlara çözüm arayış şeklimizde önemli  bir değişim yaşandı. Sorunlarımızın ortak olduğunu, birbirimize yaklaştığımız ölçüde de çözümden yana gücümüzün olduğunu gördük. Hem merkezi, hem yerel yönetimin seçilmişlerinin “hikmetinden sual edilemeyen” icraatlarına karşı ortak mücadele alanları oluşturuyoruz, bizleri karar mekanizmalarının dışında tutan yasaların değişmesini talep ediyoruz.  Artık sandıkta oy vermekle sınırlı politika anlayışına kanmıyoruz, doğrudan demokrasi pratikleri geliştiriyoruz.  

Zamanın hızlandığı bir dönemden geçiyoruz; bu sürecin dışında kalan zamanın da dışında kalacak.

Son söz olarak; Akyaka’da verilen “Diren Akyaka, Diren Zeytin Ağacı!” mücadelesine Türkiye’nin, hatta dünyanın birçok yerinden destek yağıyor. Zeytinliğimize beton lobisinin Çakırhan evleri (!) yapmasına izin vermeyeceğiz. Bu karabasandan birlikte çıkacağız.

Serdar Denktaş

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Akyaka'nın betonlaşmasına karşı imza kampanyası

Akyaka Dayanışması’nın change.org üzerinden sürdürdüğü  “Özel Çevre Koruma Bölgesi Akyaka’nın Betonlaşmasına İzin Vermeyin” isimli  imza kampanyasına ek olarak ıslak imza kampanyası da başlatıldı. Bayram süresinde Akyaka’da pazaryeri ve sahil bölgesinde stand açan Dayanışma üyeleri, Marmaris’te de etkinliklerini sürdürdüler. 
11 Ağustos’ta Kardeş Türküler’in Anfi Tiyatro’da verdiği Doğaya Vefa Projesi Konseri’nde afiş ve pankartları ile yer alan Akyaka Dayanışması üyeleri konsere gelenlerden büyük ilgi gördü. Tiyatro girişinde kurulan standda konsere gelenlere broşür dağıtıldı ve imza toplandı.

15 Ağustos’ta  Dayanışma’nın yürütme kurulu üyeleri, bileşenlerinden Marmaris Forum’un işbirliği ile Marmaris Atatürk Parkında stand açarak ıslak imza topladılar. Yerli ve yabancı turistlerin de büyük ilgi gösterdiği etkinlikte “Zeytin Park Halkındır, Halkın Kalacak” sloganları atıldı, parktan geçen gençler gitarları ile müzik yaparak etkinliğe renk kattılar.  Marmaris TV de etkinlikte çekimler ve röportajlar gerçekleştirdi.

Şu ana kadar change.org'ta 12.700 imzaya ek olarak ıslak imza kampanyasında da yaklaşık 2000 toplandı.  Kampanya Dayanışma'ya Akyaka, Marmaris, Muğla ve Fethiye’de destek veren kuruluşların ve bileşenlerinin desteği ile yaygınlaştırılarak devam edecek.




4 Ağustos 2013 Pazar

Akyaka Dayanışması Yürütme Kurulu Oluştu

Akyaka Dayanışması 31 Temmuz 2013’de Zeytin Park’ta toplandı. Toplantının gündemi mücadele sürecinde yürütülmesi planlanan etkinliklerle ilgili görev dağılımının yapılması ve bir yürütme kurulunun oluşturulması idi. Herkese açık olarak yapılan toplantıya Muğla ve Fethiye’den Sivil Toplum Örgütleri temsilcileri de katıldı. 

Akyaka Dayanışması Yürütme Kurulu:

Av. Zeynep Yılmazer
Av. Kadriye Beceren
Serdar Denktaş 
Kazım Yılmaz
Refik Ocakoğlu
Aliye Teksal
Nokta Çelik
Döndü Çeri
Mine Erdoğan
Hasan Erdoğan
Birsel Bekler
Rahime Simpson


Yürütme Kurulu karar organı olmayıp, etkinliklerin yürütülmesinden ve koordinasyonundan sorumlu olacak. Kararlar Akyaka Dayanışması Bileşenlerinin toplantılarında alınacak.   Yürütme Kurulu, etkinliklerde yer almak isteyen yeni katılımcılara da açık olacak. Akyaka Dayanışmasının iletişim  adresi: akyakadayanismasi@gmail.com