Uygarlığın Cızırtıları Eşliğinde Akyaka’da bir Müslüman Bayramı ve Sıradan bir Vatandaşın Aklından Geçenlere Dairdir
Bugün bayram, ADET üzere herkesin bayramı kutlanır. Güneşli, nefis bir gün Akyaka’da. Küçücük bahçemde oturmuş, kitap okuyorum. Bayram heyecanı taşıdığım hiç mi hiç söylenemez. Saat sabahın dokuz buçuğu. Belediye hoparlörü bilimum esnafın bayram tebriklerini anons etmeye başladı. Üstelik ikişer kere okunuyor tebrikler. Bayram kutlaması bu şekilde mi yapılmak zorunda? Bir yandan bunu düşünürken bir yandan okumaya devam etmeye çalışıyorum. Elimde David Harvey’in Yeni Emperyalizm kitabı var. Bir anlamda iktidarlar tarafından nasıl oyuna getirilişimizin tarihsel hikâyesi. Pes diyor insan, pes doğrusu: bir hayat ancak bu kadar düşman olabilir halklara.
Saat on buçuk oldu. Şimdide komşunun çalışmaya başlayan klimasının dikkatimi dağıtmasına izin vermemeye çalışıyorum. Ama iki iş bir arada yapılmıyor, okumayı bırakıyor ve içimi dökmek ihtiyacıyla bu yazıyı yazmaya başlıyorum. Off, kış gelince klimaların bu sesi evin içinden bile duyuluyor, uğulduyor. Herhalde çok huysuz bir kadın olduğumu düşüneceksiniz. Evet, kabul ediyorum, huysuzum. Uyumlu olmaktansa huysuz olmayı yeğlerim. Ama şu da var ki bu huysuzluk aynı zamanda uygarlığın huysuzluğu ve huzursuzluğu. Biliyorum, söylediklerinizi duyuyorum, bir gün, ilk fırsatta bu dip dibe yakınlıktan uzaklaşacağım, kurtulacağım. Böylece sabah akşam maruz kaldığım üst katın foseptik borularından inen flop foş sesinden de, belediye anonslarından, teknolojik bir hayvan uğuldaması olan klima uğuldamalarından, kadınlarımızı yürekten çarpmış olan temizlik hastalığımızın sabahın köründe balkon patlamaları şeklinde kendini gösteren halı çırpmalarından, çat pat küt diye kapanan kapılardan da uzaklaşacağım. Ama yetmez ki! Çünkü bu huzursuzluğu herkese dayatan bu sistemdir ve işleticileri de teker teker bizler. Belki sizlerdeki huzursuzluğun kaynakları da buna benzer, birbirlerimizin alanlarını istila etmekten kaynaklanan şu gereksiz yakınlıklardan mütevellittir.
Dünyanın en pahalı ülkelerinden birinde yaşayan biz Türkiyeliler için, içinde bulunduğumuz geçim sıkıntısı pahalı petrolde, pahalı internette, dudak uçuklatan yiyecek içecek fiyatlarında, pahalı eğitimde kendini an be an gösteriyor. Bunu hak edecek ne yaptık? Hâlbuki ne kadar da çalışkan ve vefalıyız ve bir o kadar da itaatkâr ve bütün haksızlıkları kabule hazır. Neden? Aile ve toplum terbiyesinden! Daima büyüklere itaat edeceksin: aile büyüklerine, devlet büyüklerine. Bu itaatin sonunda bize reva görülense başımıza vurulup lokmamızı ağzımızdan almaları oluyor. Sanki nereden biliyorsak BÜYÜKLERİN (Muğlalıların söylemiyle KOCAMANLARIN) her zaman doğruyu söylediklerini. Körü körüne bir itaat bekleniyor bizlerden. Azıcık asi oldun mu, azıcık düzeni, işleyişi sorgulamaya başladın mı başını ezmeye çalışıyorlar. Ne büyük felaket, kişinin ya da düzenin ya da bir halkın kendi kendisine yapabileceği ne büyük bir haksızlık içindeki farklı seslere kulak vermemek, ne büyük bir kayıp!
Yok yok hiç mi hiç bayram telaşı içinde değilim. Yüzlerce can kaybına mal olan Van depremi ki bir doğal felakettir bilmem söylenmeye ihtiyacı var mı ama Müge Anlı’dan sonra var gibi görünüyor ve sözü geçen bu kadın bundan sonra onca saçma sapan lafı etmiş olmakla hatırlanacak ne yazık… ve Akyaka’da Müge Anlı’nın aptalca sözlerini haklı bulan bir kesim, ne yazık ne yazık! Bir yanda coğrafyamızda yıllardır bitirilmek istenmeyen şu savaş ve Türk ve Kürt analarının dinmeyen yoksa dindirilmek istenmeyen mi demek gereken gözyaşları! Genelkurmay bu savaşa düşük yoğunluklu savaş diyor. Adı her neyse bu savaş yeterince can almadı mı? İntikam duyguları ve saflıkla ve yine büyüklerin laflarına bakarak sürdürülen bu haksızlığa biz hiçbir şey olmayan, biz sıradan insanların bitsin artık, hiçbir kimsenin kanı akmasın, gencecik insanlarımız Türk ya da Kürt ölmesin artık demesi gerekmiyor mu? Daha çok demokrasi, radikal demokrasi yolları hiç işletilmeye bile çalışılmadan dolaylı dolaysız yollarla bizlerden alınan vergilerin demokrasiyi yoğunlaştırması, toplumsal barış için harcanması beklenirken, dünyada bunun pek çok örneği varken neden bu yollar daima görmezden gelinerek savaş çığırtkanlığı televizyonlarla şartlı bir refleks haline dönüştürülür?
Hayır, hayır hiç bayram heyecanı içinde değilim!
13 yaşında N.Ç’ye aşağıda adı ve sanı geçenler tarafından yapılan tecavüz yargıtayca kendi rızası ile yaptığı şeklinde karara bağlandı.
Recep Sakız (Kızıltepe Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü)
Ersun Erdemir (Mardin Alay Komutanlığı’nda görevli Yüzbaşı ordudan ihraç edildi)
Selman Aydın (Mardin Bayındırlık İl Müdürlüğü’nde memur)
Enver Adanç (Derik Belediyesinde zabıta memuru)
Şeyhdavut Oruç (Derik Belediyesi’nde memur)
Şeyhdavut Dora (Derik Belediyesi’nde zabıta)
Cuma Uras (Mardin Vakıflar Şube Müdürü)
Mahmut Temelli (Ziraat Odası Başkanı)
Azat Aydın (Ankara’da astsubay)
Ümit Ergin (Mehmetçik İlköğretim Okulu Müdür Yardımcısı)
Mehmet Seyitoğlu (Ziraat Bankası veznedarı)
Teyyar Salman (Orman İşletme Müdürlüğü’nde şef)
Hamit Aydın (Ziraat Bankası Veznedarı)
Hamit Abdulsametoğlu (Sercan ofset sahibi)
Ali Altsoy (Serbest meslek)
Ahmet Günay (TEDAŞ işçisi)
Osman Çakır (Dicle Üniversitesi öğrencisi)
Şemsettin Aslan (Nakliyatçı)
Burhan Ertaş (Serbest meslek)
Şeyhmus Cansin (TEDAŞ işçisi)
Şeyhdavut Anuk (Okulda müstahdem)
Nizam Denli (Esnaf)
Sabri Ajak (Serbest meslek)
Harun Uras (Yeni Mahalle Muhtarı)
Selahattin Kuray (Serbest meslek)
Rıdvan Bayraktar (Serbest meslek)
Rıdvan Abdulsemetoğlu (Serbest meslek)
Süleyman Gök (Serbest meslek)
Bu 26 kişi 13 yaşındaki bir çocuğa tecavüz etti.
Yargıtay 13 yaşındaki çocuğun babası-dedesi yaşındaki bu 26 kişiyle rızası ile cinsel ilişkiye girdiğine hükmetti.
Yargıtay 13 yaşındaki N.Ç’nin kendi rızasıyla babası dedesi yaşındaki bu heriflerle cinsel ilişkiye girdiğine hükmediyor da, Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast’ın yaşını 18’den küçük diyerek neden çocuk mahkemesinde yargılıyor? Yok yok hiç içimden bayram kutlaması telaşı geçmiyor. HES’lere karşı durmaya çalışan köylülerin karşısına Robocop gibi çıkarılan ve kendi halkına karşı silah doğrultan askerlerimizi, devlet büyüklerini gördükçe ve gün günden dağlığından, ormanlığından, suyundan, güzelliğinden, kuşundan, börtü böceğinden alçakça amaçlar uğruna yitiren bir ülke gördükçe içimden hiç bayram kutlaması falan gelmiyor.
Yok yok hiç içimden Akyaka Belediyesine telefon açıp da, Saliha Yazgaç ki kendi ağırlığından başka hiçbir şeyi olmayan, ne esnaf, ne mal sahibi, ne kar sahibi, ne han hamam sahibi şu fani kadın onca sarsıntının kalpleri çoktan isyan ettirmesi gerekirken görmezden gelindiği şu coğrafyada anonslarda cızırtı yaptığı kadar kulaklarda da cızırtı yapan bir bayram tebriki göndermiyor sizlere, hayır göndermiyor.
Saliha Yazgaç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder