Sayfalar

18 Ocak 2013 Cuma

Akyaka’nın UNESCO Dünya Mirası Listesine Alınması…

12-14 Ocak 2013 tarihli gazeteler Belediye Başkanı Ahmet Çalca’nın şu sözlerine yer verdiler:

“[…] Büyükşehir Yasası ile beldelerinin Ula ilçesine bağlı bir mahalle haline geleceğini, bu nedenle bazı endişelerinin bulunduğunu belirten Çalca, ''Gökova Körfezi'nin kıyısında yer alan ve aynı zamanda Sakin Şehir unvanı bulunan, pek çok kararla koruma altında tutulan Akyaka'nın ve Gökova Körfezi'nin geleceğini garantiye almak için UNESCO'ya başvuracağız. UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nde Akyaka'nın Gökova Körfezi ile yer alabilmesi için gerekli endemik bitkilere, kum köpek balığına, su samuruna, Akdeniz foku gibi nesli tükenmekte olan hayvanlara, kuş türlerine, Sedir Adası kumsalına, tarihi ve kültürel özelliklere sahibiz''


 “… Akyaka aynı anda Mavi Bayrak sahibi ve Türkiye’deki 5 sakin kentten (Cittaslow) birisi. Nail Çakırhan evleri ve azmakları ile ünlü Akyaka aynı zamanda Doğal SİT, Kentsel SİT, Arkeolojik SİT kararları ile koruma altında. Ayrıca Özel Çevre Koruma Bölgesi. Böyle bir yerin geleceğinden kaygı duymamak gerekir, ama yasalar, kararlar yetki sahiplerinin, uygulamacıların ellerinde bir anlam kazanır. O nedenle Akyakalılar olarak beldemizi ve bölgemizi nasıl korumaya devam edebiliriz endişesi ve arayışı içine girdik. Amacımız Akyaka ve çevresini gelecek kuşaklara korunmuş olarak aktarmak. Akyaka’nın doğal doğası ile, tarihi ile, biyolojik çeşitliliği ile korunabilmesi için UNESCO’ya başvurup, Dünya Mirası listesinde yer almasını sağlamak istiyoruz. …” (www.aydin24.com/akyakalilar-beldenin-dunya-mirasi-olmasi-icin-to...)

Gerçekte Akyakalılardan çok, Başkanın parti örgütünden katılımcılara hitaben söylenen bu sözler, samimiyeti bakımından inandırıcı olabilseydi keşke!  Çünkü konuşulan “söz”ler sadece, konuşanların eylemiyle de tutarlı ise gerçek söz oluyor ve anlam taşıyor.

İnandırmıyor, çünkü bu sözler, üç gün önce Akyaka’nın gözbebeği Kadın Azmağı kıyısındaki 150 dönüm sazlık alanı ve içindeki canlı yaşamı yok eden yangın için basına "Tek tesellimiz can kaybı olmaması" demeci vererek, insan türü dışındaki doğal yaşama içinde zerre kadar saygı, sevgi ve birliktelik duygusu beslemediğini kanıtlayan aynı Belediye Başkanına ait…  Belediyelerin en temel ve eski görevlerinden biri olan yangın söndürme işinde bile yeterli donanımı kuramamış; ama örneğin son bir-iki aydaki uygulamalarında, aynı Azmak içine iş makineleri ve kepçe ile dalıp, kıyısında ve Kale çevresinde doğasıyla uyumlu yürüyüş yolları yerine sadece araç trafiğini artırıp hızlandıracak 17 metre genişliğinde yollar yapmak için hem Azmak’ı doldurmaktan, hem de orman ve ağaç dokusunu yok etmekten çekinmeyen bir icraatın sahibi Belediye yönetimine ait… Evet, Akyaka’nın geleceği için hatta bugünü için kaygı duyuyoruz; çünkü belde sakinlerince aktif olarak seslendirilen bu kaygıya kulak tıkayan Başkanın da dediği gibi, “yasalar, kararlar yetki sahiplerinin, uygulamacıların ellerinde bir anlam kazanı(yo)r.

Şimdi, örneğin 2011 yılında Yavaşkent (Slowcity) adını aldıktan sonra onun gereklerini yerine getirme yönünde Belediye’nin gerçek hiçbir çaba göstermeyip (gösterenleri de engelleyip), tersine “yavaşkent” düşüncesiyle hiç uyuşmayan ve Akyaka’nın doğasının hızla bozulmasına, beldenin geçmişte nitelikli turistleri kendine çeken özgün kimliğinden uzaklaşıp (hızlanan iç-içe yapılaşma ve araç trafiği, orman içine yapılan araç yolları, peşpeşe açılan süpermarketler, tarımsal üretimden ve kendi mutfak kültüründen kopuş, vb ile) sıradanlaşmasına yol açan uygulamalar sırasında bu “ad”ın sadece bir tanıtım markası olarak kullanılması sürecine bakınca … Bütün bilimsel ve samimi uyarılara rağmen, sözüm ona turizmi geliştirmek adına bugünkü kısa vadeli kazançların, beldenin geleceğinde nasıl geri dönülmez kayıplara gebe olduğu görülemiyorsa… Kimse kusura bakmasın; aynı zaman diliminde yapılan bu konuşmalar, içinde aktarılan bilgilerin ve biyolojik çeşitlilik gibi kavramların gerçekte hiç kavranmamış ama gerektikçe satılmak üzere ezberlenmiş bir yatırım malzemesi yapıldığını düşündürüyor.

Bölgenin, beldenin sakinleri olarak Belediye Başkanına sormak gerekir:

“Yavaşkent” adımız kâğıt üzerinde kaldı; kâğıt üzerinde bir “Kent Konseyi”miz var (2 yıl önceki son Genel Kurul öncesi yapılan üyelik başvuruları bile beklemede); kâğıt üzerinde bir de “Sakin Kent Derneği”miz oldu, ayrıca yine kâğıt üzerinde “Dünya Mirası Kenti” sayılsak gerçekte ne fark eder? Doğal, tarih ve kültür mirasımızı belde yönetimi ve halkı olarak biz kendimiz sahip çıkıp korumuyorsak, bize rağmen, hangi uluslar arası örgüt nasıl koruyabilir ki?

Bu UNESCO başvurusu da, Akyaka halkını bezdiren mevcut icraatı bu kez bütün Gökova Havzasına yaymanın aracı mı yapılmak isteniyor ve bunun için mi yetki isteniyor yoksa?

Şahsen ben, önceki her iki yerel seçimde oyumu verdiğim bu Belediye Yönetimine, özellikle doğayı tahrip eden son uygulamaları nedeniyle; ve en azından mevcut çevre koruma mevzuatının işletilmesi ve geliştirilmesini, belde halkının topyekun gelişmesi yararına hizmet edecek farklı uygulamaları savunan belde sakinlerine -işine gelmediği için- “dağdan gelenler” diyerek kışkırttığı yerli-yabancı ayrımcılığı yüzünden, inancımı kaybettim. 

Yine de dileğim o ki, yapılan yanlışlar çok geç olmadan idrak edilir ve durdurulur, beldede farklı bir turizm ve gelişim politikasını birlikte geliştirmenin önü açılır ve belde/ bölge sakinleri ile gerçek bir “söz ve eylem bütünlüğü” kurulur.

Bu sizce naif bir dilek midir? Ya da öyle kalmaması için, verili duruma/ koşullara teslim olmadan onu değiştirmek için, sizce ne yapmak gerekiyor?

İmkânsız görünenin düşünü kurmak, bunun “söz”ünü yani felsefesini ve program-planını birlikte tasarlamak, bu inançla emek-zaman-enerjimizi birleştirmek olabilir mi, ne dersiniz? 
Serap Özdeniz

17 Ocak 2013 Perşembe

Sazlıkta çıkan yangında doğal yaşama bir darbe daha vuruldu

7 Ocak 2013 tarihinde Kadın Azmağının ovaya bakan tarafında sazlık alanda çıkan ve rüzgarın şiddetiyle yayılan yangında çok büyük bir sazlık alan yandı. Birçok kuş türünün üreme alanı olarak kullandığı ve barındığı, bu özelliği nedeni ile özel çevre koruma alanı olan bölgede doğal yaşam büyük zarar gördü.

Azmak yangını için basına "Tek tesellimiz can kaybı olmaması" demeci verip, yanıp ölen doğal yaşama içinde zerre kadar saygı, sevgi ve birliktelik duygusu beslemediğini kanıtlayan Belediye başkanının, aynı Azmak'ın "biyo-çeşitliliği", vs..vs.. konulu ezber oyunlarından biri daha! Anlaşılan bu kavramlar, gerçekte hiç kavranmamış (kağıt üzerinde cansız, mekanik olarak okunup satılacak) "yazılar"dan ibaret.
 

Serap Özdeniz


16 Ocak 2013 Çarşamba

Muhalefetlerarası İlişki

            Kaleden doğru seyretmek Akyaka'yı öyle güzel. Batı'ya döndüğünüzde Sakar uzanıyor; volenli bir etek gibi onu sarınmış çam ormanları dalga dalga seriyor yeşilini açıklı koyulu. Hafif bir rüzgar tenini okşarken taşın, ağacın, mavi bir saten gibi gökle birleşmiş denizde dalga yok.

            Anayolun sesi, Azmak'tan gelen tur tekneklerinin sesi, buradan pek de duyulmuyor. Kuş sesleri, sincap sesleri ve bir de Akyaka'dan buralara kadar çarpan çocuk sesleri...Belli ki oyun oynuyorlar. Çocuk seslerini işitebileceğimi düşünmezdim buralardan, şimdi, şu eski kaleye çıkmamış olsam. Hafif hafif dalgalanan sazlıkların güzel rengi; Tarkovskice salınışlar bunlar, ruh dalgırları. Rüzgar dediğimiz şairdir aslında, var olan her şeye dokunabilir; var olan herşeye değgindir bir şair: Öylesine bir yaşama becerisi ve mahir bütün varlıklarla ilişki kurma hususunda. Ve aslında diyorum ki bir insana en çok yakışan da şairliktir. Bu durumda rüzgardan öğrenecek çok şeyimiz var. Daha çok koşmalı insan rüzgarın peşisıra. Bu güzellik bakanı da güzel kılıyor.

            "Doğa" deyip totalleştirdiğimiz ve kendimizden ayırdığımız parçanın, deneyim haline dönüştüğünde dille, şu yoksul(!) dille ifade edilemeyecek öyle dehşetengiz tatları var ki ne kamu adına, ne belediyecilik adına, ne  turizm adına dokunmamak gerekir onlara. Ancak safdil bir temenniden öte bir şey değil bu söylediğim. Zira gayet örgütlü bir güç ilişkileri düzeni üzerine oturur belediyecilik, turizm gibi alanlar kamu düzeni içinde ve insanca olan tüm bağları parçalar, sınıflar, ayırır ve duyguları aşağılar.

            Son yıllarda, Türkiye'de farklı farklı alanlarda yapılan muhalefetlerin dağınıklığı bir sorun olarak kendisini daha çok duyurur oldu; muhalefetlerin birliği bir ihtiyaç olarak da kendisini duyuruyor. Tabi ki yeni bir sorun değil bu, örgütlenme muhalefetin her zaman gündeminde olmuştur. Öğrenci hareketleri, çevre hareketleri, işçi hareketleri, memur eylemlilikleri ve diğer pek çok hareket arasındaki kopukluğu nasıl gidermek gerekir bilmiyorum. Üstelik bunun bir reçetesi de yok! Ancak bu farklı farklı muhalefetler arasında bir tür yatay bir ilişki geliştirmek gerekiyor. Böylesi anları Hrant Dink'in öldürülmesine karşı muhalefette, Roboski katliamında, Hes'lere karşı mücadelede, belki en yenilerde üniversite öğrencileri ve akademisyenlere karşı ODTÜ'de öne çıkmış olmakla birlikte bütün üniversitelerde şiddetini giderek artıran baskı politikalarına karşı muhalefette kısmen de olsa gördük. Ancak öyle sanıyorum ki bu ayrı ayrı patikaların daha genel platformlarda bir araya gelme ihtiyacı kendini duyuruyor. Akyaka söz konusu olduğunda da Akyaka'daki sivil toplum, demokrasi, yavaş şehir ve ekoloji tartışmaları ve bu bağlamda bir muhalefeti bünyesinde buluşturan Akyaka Platformunun zaman içinde, ki o zamanı güncel politikalar da belirleyecektir, başka yataklarla buluşacağını düşünüyorum. Anayasa çalışmaları ne yazık ki bu bağlamda bir buluşma alanı olamadı. Bizler belki böylesi geniş muhalefetlerin zamanını tayin edemeyebiliriz ancak bir yandan da bunun bilincinde olabiliriz. Ve içinde bulunduğumuz platformların, kuruluşların gündemlerine bu bağlamda tartışmalar, öneriler ekleyebiliriz. Sözünü ettiğimiz duruma tersinden baktığımızda ise farklı platformlar arasında ilişki kurulmadığında ya da bir muhalefet hareketi başka muhalefetlerle desteklenmediğinde yalnız bırakılmış oluyor, görmezden geliniyor ve çok daha güçlü ve yüksek bir mücadele doğamıyor. Bu farklı farklı muhalefetlerin farklılıklarını korumakla beraber ortak bir mücadele alanında da buluşmaları iktidardan pay istemek ve iktidara ortak olma arzusunun pratikleri açısından gereklidir sanıyorum ve artık iktidardan pay istemenin de zamanı gelmiştir.

            Bu yazıyı bana Türkiye gündemi ve Ece'nin platforma daha büyük ekonomik bir güçle birleşme doğrultusundaki önerisi ilham ediyor. Güzelim kalenin Akyaka'nın her yanından görülebilsin diye etrafındaki ağaçların kesilip, üstüne bir de bir yangınla çıplaklaştırılıp, müdahale edilmemiş halini hatırlıyorum ve lütfen diyorum belediyelere bir yerleri daha iyi yapacağız derken bozmayın, ellemeyin, bir şey yapmayın artık! Bizlere müdahale edilmemiş bir "doğa"yla da karşılaşma fırsatı verin. İşte iyimser bir temenni daha, çok yüceltilen insanın bile bir "artifact" bir ürün olduğu toplumda, nesne olarak çoktan gözden düşürülmüş ve kullanım ve değişim değeri olarak bakılan doğaya itibarı nasıl teslim edilebilir? İnsanlık onuru, o itibarı ancak mücadele geleneği içinde ve o gelenekle olan bağlarını hatırlayarak iade edebilir diyorum okumak için yanımda getirdiğim Maurice Blanchot'un Son İnsan'ını ve Rimbaud'un Cehennemde Bir Mevsim'ine cevap bekler gibi bakarken. Ne de olsa O Rimbaud'du "Ben bir başkasıdır" diyen ve Blanchot idi insanın gerçek cemaatini oluşturanın ölüm olduğunu hatırlatan. Ancak bizi ezilenlerin ve direnişin geleneğine bağlayan iki büyük düşünür Marx ve Benjamin yokluğunu burada hissettiriyor. O boşluğu doldurmak için o rehberleri bir kere bir kere daha hatırlamanın zamanı hiç geçmiyor.
 
Saliha Yazgaç

 

 

 

 

15 Ocak 2013 Salı

Belediye'nin ormanda yol açma inadı Akyaka'yı adım adım bir felakete sürüklüyor !


Ormanda Belediyenin açmakta olduğu yol dolayısı ile dik yamaçtaki orman dokusunun tahrip edilmesi ve çöplerle karışık olarak dökülen binlerce ton moloz, meydana gelebilecek bir heyelan nedeni ile bir felakete kapı aralamış durumda.   Yol yapım çalışmasının derhal durdurulması talebi ile BIMER'e 13.01.2013 tarihinde verilen dilekçe aşağıdadır.
 
Özel Çevre Koruma Bölgesi içinde yer alan Akyaka Beldesinin girişinin yaklaşık 100 metre öncesinde orman içine doğru Akyaka Belediyesinin çöp ve moloz dökmek sureti ile açmakta olduğu yol çok önemli bir çevre tahribatına yol açmanın yanında, alt tarafında yeralan yerleşim birimleri için de gittikçe büyüyen heyelan tehlikesinin doğmasına neden olmuştur. Yaklaşık 250 Akyakalının 8 Eylül 2012 tarihinde katıldığı bir eylemle Akyaka Belediyesinin bu girişimi protesto edilmiş ve bu yolun inşaatının derhal durdurulması bir basın açıklaması ile talep edilmiştir. Akyaka Belediye Başkanı Muğla’daki çöp toplama alanlarına gönderilmesi gereken çöpler için maddi imkanı olmadığı, moloz dökmek için de Muğla Çevre ve Şehircilik  İl Müdürlüğünün kendisine yer göstermediğini gerekçe göstererek inşaat ve hafriyat malzemelerinin dökümüne devam etmektedir.

 
Barındırdıkları zengin biyolojik çeşitliliğin korunarak gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre bırakılması  adına Özel Çevre Koruma Alanı ilan edilen bölgelerde hiçbir Çevre Etki Değerlendirme çalışması yapılmaksızın bu türlü çalışmalara izin verilmesi kabul edilemez. 2009 yılında bitirilen SMAP III Gökova Projesinin Muğla Üniversitesi tarafından hazırlanan bilimsel raporlarında  aynen şöyle denilmektedir :

 
“İnsanların ormanların içlerine kadar ulaşmalarına olanak tanıyan orman yolları, canlı türlerinin rahatsız olmalarına neden olmaktadır. Sahada doğal afet tehlikesiyle karşı karşıya olan Bu alanlar, neredeyse fay hattı üzerine kurulmuş olan Akyaka’dadır. Özellikle Akyaka’nın hemen gerisindeki tepelik alanda birikmiş olan yamaç molozları, yerleşim birimini tehdit etmektedir. Bu nedenle, olası bir depremde meydana gelecek toprak kayması konusunda acilen çalışmalar yapılması zorunludur.” (SMAP III Gökova Projesi, EK-1: Gökova İç Körfezinde Flora ve Fauna, Sayfa 23)

 

Bahsi geçen yol çalışması,  ilgili alanda insanlar da dahil olmak üzere tüm canlıların yaşamını tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Muğla – Marmaris yolunda önemli masraflarla ve mühendislik çalışmaları ile yapılmış olan duble yolda dahi, benzer coğrafi özellikler taşıyan bölümünde son bir yıl içinde şiddetli yağmurlar sonucunda dört kez heyelan meydana gelmesi, Akyaka’daki bu uygulama için de uyarıcı niteliktedir.

 
Muğla Valiliği, Özel Çevre Koruma Kurumu (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) ve Akyaka Belediyesi,  ortakları oldukları SMAP III Gökova Projesindeki sorumluluklarını hatırlayarak, bu projenin bilimsel çıktılarında yer alan uyarıları dikkate almalı ve felaket daha büyük boyutlara ulaşmadan sözkonusu yol çalışmasını derhal durdurmalı, yol insan ve araç trafiğine kapatılmalı ve imar planından da çıkarılmalıdır. Özel Çevre Koruma Alanlarında yapılacak bu tür çalışmalarda mutlaka ÇED çalışması yapılmalı ve yapılmış olan bilimsel çalışmalar dikkate alınmalıdır; gerkirse özel çevre koruma yönetmelikleri bu doğrultuda revize edilmelidir.

 Gereğinin yapılmasını saygılarımla rica ederim.

 
Alpserdar Denktaş

14 Ocak 2013 Pazartesi

Akyaka’da yükselen değer : Şaka Turizmi

Bilen bilir; bir Akyaka Vizyonu vardır ve bu vizyonda doğanın korunması, kitle turizminden kaçınarak doğayı tahrip etmeyen alternatif turizm anlayışlarının geliştirilmesi hedeflenmiştir.
 
 
Akyaka Yavaşkent olunca Vizyonda yer alan bu ifade daha da bir öne çıktı. Alternatiflerin neler olabileceği üzerinde  henüz turizmciler çok fazla kafa yormamışken belediyenin uygulamaya koyduğu bir proje müthiş bir isabetle bu boşluğu doldurma kapasitesi taşıyor.



Projenin ne olduğu merak ettiniz biliyorum, hemen konuya giriyorum. Bilen bilir, İnişdibi Caddesi üzerinde, Su Sarnıcının yanından yukarı doğru çıkan sokağın adı Barzalar Sokak’tır. Bu sokak şimdilerde Belediyenin  hayata geçirdiği Kale Çevresi Yol Güzergahı Projesi çerçevesinde  granit taşla kaplandı.  İşçilerin aylarca süren özverili çalışmasını hayranlıkla izlemiştim. Bu arada Su Sarnıcının hemen yanına, projenin kimlik bilgileri bir tabela üzerinde sergilenmeye başlandı. Projenin maliyetinin 1.8 Milyon TL olduğu da bu bilgilerin arasında yer alıyor. Bir yıl süren proje nihayet yeni yılın ilk haftası içinde tamamlandı.
 
Bu zorunlu genel bilgilerden sonra şimdi turizme şakacı bir geçiş yapacağız. Projenin bittiği gün, sokağın başındaki evlerden birinde ikamet eden bendeniz, sabah erken saatte sokaktan gelen hummalı bir faaliyetin sesleri ile merakla dışarı çıktım. Ne göreyim; aralarında resmi görevlilerin de olduğu anlaşılan bir grup insan bir takım kazıkları sokak üzerine çakmak için noktalar belirliyorlar. Şakanın, turizmin bununla ne ilgisi var dediğinizi duyar gibiyim, az daha sabır lütfen. Yahu bu kazıklar benim evimin önündeki yolun da, belediyenin granit kaplamasını henüz bitirdiği yolun da ortasına çakılıyor !  Meğersem yıllardır Barzalar Sokak diye adres verdiğim, Akyaka'nın ana caddeleri sefil durumdayken granit kaplayacak kadar önemsenen bu tali yol, hemen yanından geçen ve  ve belediyenin islah etmek için stratejik planlar yaptığı dere yatağı (5 yıldır bir türlü ödenek bulunamadığı için gerçekleşemedi) ile birlikte özel mülkmüş ! Yani Belediye imar planına burası yol diye işlemiş ama kamulaştırmasını belli ki yapmamış. Ama resmi anlamda altyapının hazır olduğundan hareketle sokak üzerinde birçok evin yapılmasına onay vermiş. Şimdi de içinde dere yatağının ve Barzalar Sokağın bir bölümünün bulunduğu bu arsanın sahipleri belediyeye arsası üzerinde bir takım çalışmalar yapmasından dolayı bozulmuş olacak ki etrafını çitle çevirmeye karar vermiş. Ben artık evden çıktığımda burun buruna gelmek durumunda olduğum bu tuhaf duruma nasıl alışacağımı, bundan sonra posta adresi olarak nereyi vereceğimi kara kara düşünürken kale çevresinde granit kaplı yol üstünde  araba ile gezmek için heveslenen vatandaşların hayal kırıklığını nereye koyacaktım? Halbuki bir ören yerine patika ile yürüyerek ulaşmak yerine onca zahmet ve masrafa girilerek granit taş kaplı araç yolu inşaatı henüz tamamlanmıştı.
Tuhaf olsa da bunun  eğlenceli yönü olduğunun hakkını veren ama turizmle ilgisini kuramayanlardan azıcık daha sabır rica ediyorum. Kanuni’nin Rodos seferi sırasında lojistik destek için inşa edilen su sarnıcı Akyaka’ya gelen turistler için önemli çekim noktalarından biridir. Yazın bazen kafileler halinde gelerek sarnıcı gezerler ve fotoğraflarını çekerler. Ben de bu faaliyetlere evimin balkonundan şahit olurum. Şimdi kale dolayısı ile kültür turizmine katkı olsun diye granit kaplanan yol, bu amaca hizmet edemeden iptal edilirken başka bir turizm kapısı açılıyor ve turistler bu kez iptal edilen yolun ortasına çakılan kazıkların fotoğrafını çekmeye geliyorlar. Alışıldık turizm anlayışına göre sezon dışı bir zaman olmasına rağmen birkaç gündür hatırı sayılır sayıda yerli ve yabancı turistin üstelik daha çalışma tamamlanmadan olay yerine geldiğine ve fotoğraf çektiğine bizzat şahit oldum. Akyaka’nın turizmi oniki aya yayma hedefi böylece sağlanacak sanırım. Zira, hem tarihi, hem “kültürü” bir kareye kolayca sığdırmanın mümkün olduğu bu noktada yeni bir "ören yeri" ortaya çıkıyor.   Açıkçası "Kale Çevresi Yol Güzergahı Projesi" barındırdığı müthiş potansiyeli ifade etmek için biraz yetersiz geldi bana. Bu dahice en ince detayına kadar düşünüldüğünden kuşku duymadığım turizm şekline ben Şaka Turizmi dedim. Belki projeyi hayata geçirenler daha uygun bir isim düşünürler.
 
Ha, bu arada aslında bizim cebimizden çıkan 1.8 Milyon TL'nin kazıklanmış bir yol için çok fazla olduğunu düşünebilirsiniz. Bu yaratıcı projeye yapılan yatırım artan turizm girdisi ile kısa zamanda kendini ödeyecektir.  Burada bir parantez de kazık çakma çalışmalarının nasıl özenle yapıldığına açmak istiyorum. Çitle çevrilen alan tarihi sit alanı olduğu için Anıtlar Yüksek Kurulunun iki görevlisi de çalışmalara gün boyu nezaret ediyor. Kale Çevresi Yol Güzergahı Projesini onaylayan kurumun da, proje biter bitmez kapatılması çalışmalarına nezaret eden kurumun da aynı olduğunu düşününce burada çelişki gibi görünen durumun aslında aşama aşama uygulamaya konulmuş daha kapsamlı başka bir projenin parçası olduğunu düşünmeden edemedim. Yani büyük resmi, Şaka Turizmini görmeye çalışmak gerekir, yoksa yanılabiliriz. Bu proje kapsamında kale duvarları uzaktan da görülebilsin diye kale çevresinde yok edilen  orman, Azmak kenarında otoban genişliğine çıkarılan yol, kalenin daha yukarısında orman içine otoban genişliğinde açılmakta olan yol, hepsi bu büyük resmin içinde bir yere oturuyor. Kuşkunuz olmasın.

Kazık çakma çalışmalarında gösterilen  hassasiyet için açtığım parantezi bir örnekle kapatayım; çit için kullanılan kazıklar özenle seçilmiş. Tarihi sit alanına metal ya da beton kazık çakılması gerçekten de hoş olmazdı. Ahşap kazıkların granit kaplı yolun üzerinde sergilediği doğallık ve uyum, kurumlarımızın doğal ve kültürel alanlarda kullanılacak malzemenin seçiminde ne kadar hassasiyet kazandıklarını göstermesi açısından ayrıca sevindirici. Zira şaka ciddiyet ister.

Artık Akyaka'ya kazandırılan  bu yeni ören yerini biran önce görmek istediğinizi tahmin edebiliyorum. İşleri dolayısı ile hemen tatil programı yapamayacak durumda olan uzaktaki dostlar şimdilik  eklediğim bu birkaç fotoğrafla idare etsinler. Hazır gelmişken beni de görmek, birlikte çay içmek isteyen dostlar tel örgüleri geçemeyecekleri için lütfen telefon etsinler, birlikte kazıksız bir yol bulmaya çalışırız.

Serdar Denktaş
(Belediye evim için başka bir sokak buluncaya kadar yeni adresim:  Kazıklı Barzalar Sokak No:2)